Cemal Karaağaç
Yüzünü Görüyorum,Seni Göremiyorum...
Şimdi uzak bir ülkedesin.Varamayacağım.Ama bu sabah çiçekler biriktiriyorum sana.Gün ilerlesin,sokaklarına serpeceğim onları kentimin.Senden bir bakış iliştireceğim yakama.Kimseler görmeyecek.Olsun.
İlerleyen zamanın,bu sabahın serinliğini ne
kadar muhteşem kıldığını sana sadece sözcüklerle anlatabilirim.Ama
anımsayacaksın sözcüklerin beni kanattığını.Buna güleceksin.Onmaz yaralar
belleğimde! ...Ne kadar kötü bu sabahı seninle paylaşamamak.İnanıyorum,bir gün
‘yok zamanda’ sana anlatacağım bu sabahın durağanlığını.
İşte sabahın griliğinde ışıkları hiç yanmamış
sokaklar ışığa boğulacaklar az sonra.Hayalet evler uzunca bir süre gizleyecek
ama gün ışığını.Derin gölgelerini büyütecekler adımlarımın.Şimdi,beynimin
sıkışmış zembereğini gözlerinin anısı açacak.Eğri gölgelerinde terk edilmiş
evlerin,duyarsızlığın şen şakrak nehir kahkahaları akacak akacak
akacak....Burada,orada,fayda kekre bir sarsıntının dalgınlığı oturacak
yaşamımızın iyimser vadilerine.
Bakıyorsun.Çatlamış,yaşamımıza çok büyük bir
gedik açmış 6 katlı bir binanın kırık dökük penceresinden.Yüzünü
görüyorum,gözlerini göremiyorum....
Bakıyorsun.Bosna Caddesi’nde bulduğum,kan
bulaşmış ilkokul Hayat Bilgisi Kitabı’nın sayfaları arasından.Yüzünü
görüyorum,saçlarını göremiyorum....
Bakıyorsun.Sessizliğe bırakılmış sokaklarımızın
dehlizlerine açılan patlamış bir duvarın önünde.Yüzünü görüyorum,dudaklarını
göremiyorum....
Bakıyorsun.Yüzünü görüyorum,seni
göremiyorum.
O sabah artık, güneşin ışığını biriktirmiyordu
saçların.Gözlerine,ağzına beton bulaştırmıştı statik hesapların kasapları.Bir
sarsıntı oluşturmuşlar,yaşamın rengini apansız hüzünle betimlemişlerdi.Kumral
saçların, kum cangılının kumkumasındaydı...Ağır bir vinç,gök ülkesinin som maviliğini
gizliyordu ki gövdene yayılmış bir betonu kaldırdığında, önce kolunun sonra
parmaklarının belli belirsiz salınımı gün ışığına döndü yaşamın...Bakıyordum.Yüzünü göremiyordum.