Sakarya
Barosu İnsan Hakları Merkezi, hasta mahkumların haklarına yönelik açıklamalarda
bulundu.
Merkezin
açıklaması şu şekilde:
“Ülkenin
yakıcı konularından olan hasta tutuklu/hükümlü sorunu tüm çabalara rağmen
çözümsüzlüğe terk edilmek isteniyor.
Uygulamada
hakkında olumsuz rapor verilen mahkumların kısa süre sonra hastalık sebebiyle
cezaevinde vefat etmesi ya da hastalık çok fazla ilerledikten sonra verilen
olumlu raporların üzerinden fazla zaman geçmeden infazı ertelenen mahkûmun
evinde ya da hastanede vefat etmesi sebebiyle isabetsizliği bir insanın canını
vermesi ile tescil edilen raporlar, ilgili kurumların mevcut yapı ve bakış açısıyla
hareket etmeye devam etmesi halinde, korkarız ki varlığını devam ettirecektir.
Örgüt
üyeliği suçlamasıyla yargılandığı davada 9 yıl 4 ay 15 gün hapis cezasına
mahkûm edilen kanser hastası Ayşe Özdoğan hakkında infazın ertelenmesi yönünde
yürütülen süreç olumsuz sonuçlanmıştır. Ağır hasta mahkûm Ayşe Özdoğan, cezanın
infazı için cezaevine konulmuştur. Eşi de cezaevinde olan Özdoğan anne olup 8
yaşında bir çocuğu bulunmaktadır.
Ayşe
Özdoğan hakkında, Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi tarafından,
hastalığının düzenli takip ve tedavi gerektirdiği, hayati tehlikesi bulunduğu,
hayatını yalnız idame ettiremeyeceği, hükmün infazının tedavi boyunca ertelenmesinin
uygun görüldüğü yönünde, heyet raporu tanzim edilmiştir. Özdoğan bu rapora
rağmen, Adli Tıp Kurumu’nun “cezaevinde kalabilir” raporu vermesi dolayısıyla
halihazırda 12 gündür cezaevinde tutulmaktadır.
ATK
tarafından verilen olumsuz rapor kamuoyunda çokça tartışılmış ancak sonuç
değişmemiştir. Hasta mahkûm Ayşe Özdoğan, -Adalet Bakanlığı yıllardır cezaevi
istatistiklerini yayımlanmadığı için tam sayı verememekle beraber- binlerce
olduğunu ifade edebileceğimiz ağır hasta mahkûmdan birisi olarak, cezaevinde
oldukça elverişsiz şartlar altında tutulmaya başlanmıştır.
Kamuoyuna
yansıdığı kadarıyla, Adli Tıp Kurumu Başkanlığı tarafından düzenlenen raporda,
Özdoğan’ın dördüncü evre kanser hastası olduğu, konuşmakta ve yiyip içmekte
zorluk yaşadığı, hastalığının tedavisi için yeni ameliyatlar geçirmesi
gerekliliği reddedilmemektedir. Fakat yine de bu haliyle cezaevinde tek başına
hayatını idame ettirebileceği kanaati hasıl olmuştur. Öte yandan kamuoyuna
yansıyan görüntü ve videolardan Özdoğan’ın çok ağır bir hastalığın içerisinde
olduğu açıkça görünmektedir.
ATK,
yıllardır benzer tartışmalı kararlarıyla gündem olmuş, hasta mahkumların
cezaevi içerisinde farklı cezalara muhatap olmalarına, yaşam hakları ihlal
edilerek mevcut hastalıklarının daha da ilerlemesine ve geri dönülmez aşamaya
gelmesine, insan haysiyetiyle bağdaşmayan uygulamalara, kurumsal hantallık
sebebiyle yargı işleyişinin aksamasına ve zaten uzun olan yargılama
süreçlerinin daha da uzamasına sebebiyet vermiştir.
Türkiye’de
uzun yıllardan bu yana düşman ceza hukuku uygulamaları sergilenmektedir.
Özellikle terörle ilgili suçları işlediği öne sürülen kişilerle ilgili
özgürlükleri kısıtlayıcı nitelikte dar yorumlar ve keyfi uygulamalar egemen
olmaktadır. Bundan dolayıdır ki İstanbul Adli Tıp Kurumu Başkanlığı’nın
düzenlediği raporun bilimsel görüşe dayandığı ve gerçekliği temsil ettiği
hususunda kamuoyunda yaygın bir şüphe bulunmaktadır.
Anayasa’nın
104/16. maddesinde yer alan düzenlemeye göre cumhurbaşkanının sürekli hastalık
sebebiyle cezaları kaldırma yetkisi bulunmaktadır. Daha önce en ağır suçlardan mahkûm
olmuşlar dahil pek çok kişi için işletilen bu kurumun Özdoğan için de
işletilmesinin kamu vicdanının rahatlatılması açısından oldukça önemlidir.
Eğer
herhangi bir şekilde bu mümkün olmayacaksa, Özdoğan’ın cezasının infazının en
azından hastalık süreci sona erene kadar ertelenmesi tüm siyasi mülahazalardan
bağımsız insani bir temel sorumluluk mahiyetindedir. Adli Tıp Kurumu
Başkanlığının bu yöndeki talebi evrak üzerinden ivedilikle yeniden
değerlendirerek görüşünü infazın ertelenmesi yönünde revize etmesiyle kamu
vicdanını derinden sarsan bu durumun ortadan kaldırılması tarihi bir
sorumluluktur.”