Okuyan, AKP kongresinde ortaya çıkan
"lebaleb" görüntülerle Erdoğan'ın kitlesine 'Bizi salgın bile
durduramaz' mesajı verdiğini söyledi. Erdoğan'ın konuşmasını çok kısa bir süre
izlemeye tahammül edebildiğini söyleyen Okuyan, sıkıcı ve bomboş bir konuşma
olarak nitelendirdiği konuşmayla ilgili şunları söyledi:
"Heyecansız, anlamsız bir kongre olduğu için o
kadar uzun bir selamlama yapmış belli ki. AKP'nin elinde bir öykü kalmamış. 'A
Takımı' deniyor, artık AKP'den 'A Takımı' çıkmaz. AKP'de yeni bir siyaset
üretimi olamaz. Belli aralıklarla siyasi partiler toplanır, tartışır ama burada
göstermelik de olsa bir tartışma yok. Herkes MYK'ya, kabineye
odaklanıyor. Her gün konuşan biri gelip çıkıyor, ona bağırıp çağıran bir
topluluk var ve buna kongre diyorlar. AKP'nin Türkiye'de herhangi bir sözünün
olmadığı bir kez daha görülmüş oldu. Gericilik söylemlerinde artışa buradan da bakılmalı.
AKP'nin verebileceği gerçekten hiçbir şey yok, daha fazla gericilik dışında.
Bugün 'ekonomi' diye yaptığı konuşmada, 'yastık altından dövizlerinizi çıkarın'
dışında bir şey söylemedi. Ancak hilafet derler, İstanbul Sözleşmesi üzerinden
örf adetlerimiz derler. Bu iyi bir şey. İktidar partisinin onca beklentiye
rağmen cebinden hiçbir şey çıkartamaması bizim üzüleceğimiz bir şey
değil."
'Düzen siyasetinden kopmadan Türkiye solu bu topluma
nasıl umut verecek?'
Şule Aydın, AKP'ye yönelik tepkilerin nasıl biriktiği
konusunda konuşan Okuyan'a "Sol neden tepkileri bir araya
toplayamıyor?" sorusunu sordu. Okuyan şöyle yanıt verdi:
"Sol kendisine özgü birliktelikler üretebilir,
üretiyor. Yeter ki sol kendisi olsun. Sol'un kendisi olması nedir? Bugün Erdoğan'ın
konuşmasında da hakim ton gerici, muhafazakar, dinsel temalı bir tondu. Bu uzun
süredir de böyle. Peki buna dönük toplumdaki öfkeye ne oldu? Bu öfkenin
sönümlenmesi... Akit Gazetesi 2-3 günde bir 'Hilafeti getireceğiz' diyor.
Nereden cesaret alıyor? Bunun önündeki direnci yok ettik. Burada en başta
CHP'de, ama 'sol'da da sorumluluk var. 'Sol' uzun bir dönem laiklikten
vazgeçebileceğini düşündü. Türkiye toplumu bu tartışmaların meşru olduğunu
düşünmeye başladı. Bundan 20 yıl önce 'Hilafet geri gelsin' diyemezdi kimse. O
Türkiye'yi savunmuyorum ama geriye gittiğimizi söylüyorum. O zaman sol bazı
konularını hiç askıya asmayacak. Sınıfsal bakışınızı kaldıramazsınız. 'İyi
patronlar da var' derseniz, gerisi gelir. Emperyalizm konusu da böyle. 'Kürt
sorununda o kadar da Amerikan karşıtlığı olmasın. Avrupa Birliği karşıtlığı
olmasın' dediğiniz zaman solcu olarak, bitiyor. Solcu olmaktan çıkıyorsunuz. Bu
Kürt meslesini önemsizleştirmiyor ama Kürt meselesinin emperyalizm eliyle
çözülemeyeceği vurgulanmalı. Sol neden bu hale geldi? Sol, sol olmaktan çıktı.
Kendimizi ayağa kaldırmak, doğrularımızı tekrar etmek durumundayız.
2023'te hiç değilse 'alternatif bir düzen' gündeme
gelsin yaygınlaşsın. Toplumda bu bir umut haline gelsin. Gelin bunu birlikte
yapalım. Türkiye'de yeni ve eşitlikçi bir düzenin kurulması için yürütülecek
faaliyetleri ille de tek başımıza yürüteceğiz diye bir iddiamız yok. Ve bu
mümkün Türkiye'de. Biz cesur davranmalı, bu laiklik, bağımsızık, eşitlikçilik
konularında kendi göbeğimizi kesmeli ve bu 3 cephede karşı tarafla flört eden
herkesle ilişkimizi kesmeliyiz. Türkiye yıllar önce 'demokrasi' adına cemaatle
flörtleşen solcuları gördü. Düzen siyasetinden kopmadan Türkiye solu bu topluma
nasıl umut verecek? CHP ve HDP gölgesindeki solun, Türkiye toplumuna umut verme
ihtimali sıfırdır. AKP'yi ayakta tutan da bu. Onlar herkese, her şeye meydan
okuyor. Öbür tarafta böyle muhalef var ve sol da buranın aksesuarı yapılmaya
çalışılıyor. Olmayacağız. TKP tek başına değil. Umut ediyorum ki sol önümüzdeki
dönem kendi göbeğini kesecektir."
'İstanbul Sözleşmesi'nin feshine itiraz edenler haklı
ve bunun tartışılacak bir tarafı yok'
İstanbul Sözleşmesi kararıyla her alanda
hesaplaşılması gerektiğini söyleyen Okuyan, hukuki mücadelenin yanı sıra
konunun özünün de tartışılması gerektiğini vurguladı. Okuyan ortaya çıkan
tepkiyle ilgili şunları söyledi:
"Anlamlı bir tepki ortaya çıktı. Bu iktidarın
kadınları alt etmesi çok zor. Bu Erdoğan'ı üzüyor. Kadınlarla karşı karşıya
gelmek istememesi doğal. İstanbul Sözleşmesi bir taraftan doğru bizim sürekli
AB emperyalizmi olgusunun uzantısı gibi görünüyor. Kadınların eşitsizliğinin
kaynağındaki sınıfsal, toplumsal sorunlara hiç değinmeden bir metin hazırlamak
da bayağı bir başarı işi. İstanbul Sözleşmesi böyle. Ama çok önemli kazanımları
da içeriyor. Biz zaten şuna bakarız, bir siyasi tasarruf geriye mi götürüyor,
ileriye mi çekiyor? Bu metin içerik ve kaynağı açısından eleştirilse de ileriye
doğru bir etki yaratıyor. İstanbul Sözleşmesi'nin feshine itiraz edenler haklı
ve bunun tartışılacak bir tarafı yok. 'Bazı ifadeler halkımızı böldü' kısmına
kilitliyorlar meseleyi. Kadınların uğradığı eşitsizliklerden, cinayetlerden
çıkartıp aslında LGBT başlığına daraltmaya çalışıyorlar. Bu AKP'nin kadın
düşmanlığını gizlemeye dönük bir adım. LGBT meselesinin arkasına sığınarak
İstanbul Sözleşmesi'ni tartışmak riyakarlık. Kadın meselesinin üzerini örtmesin
evet ama Türkiye'de bir LGBT meselesi de var. 'LGBT meselesi meşrulaşıyor'
deniyor. E tabii meşrulaşacak. 'Biz onların da yaşama hakkına da bir şey
demiyoruz'. Ne demek bu, siz kimsiniz? LGBT bireyler de evet, meşrulaşmak
durumunda. İstanbul Sözleşmesi'nin iptalinde 'örf adetlerimiz, aile
kurumumuz yeter' dediler. Sözleşmenin imzalanmasının kadın cinayetlerini
bitirmediği ortada ama hükümlerin önemini azaltmıyor bu. Bugün Mısır'da bir
kadın doktor 6. kattan aşağıya atıldı evine erkek aldığı için, Mısır'daki
örf ve adetler yüzünden. Bu Türkiye'de de oluyor. Her gün bu tarz cinayetler
işleniyor. Sözleşmenin dilinde toplumu rahatsız eden şeyler var deniyor. Peki
alışkın olduğumuz dilde kadın cinayetini teşvik eden şeyler ne olacak? Onlar da
örf ve adetlerimizde var. Bugün, karısını öldüren adamı mahkemede gören
arkadaşı, 'Sen adamsın, adamın kralısın' diye bağırmış. Tabii o efelenme o
cenahta ikiyüzlülükten ibaret olduğu için 'Cinayet işlediğini bilmiyordum'
demiş ve serbest bırakılmış. Tam da bu. Türkiye'de karısını bir nedenle öldüren
erkekler için bu denmiyor mu? On binlerce kadın şiddetle karşılaşmadı mı? Bu
ikiyüzlülükle mücadele etmek gerekiyor."
'Erdoğan Türkiye'nin NATO'daki pozisyonunu iyi
pazarlarsa, siyasal sıkışmayı hafifletebilir'
AKP'nin dış politikada izlediği hattı da değerlendiren
Okuyan şöyle konuştu:
"Erdoğan bir kez daha kendisini uluslararası
operasyonun kurtaracağını düşünüyor. Saadet Partisi'ni Millet İttifakı'ndan
koparması Erdoğan'a yetmiyor. Uluslararası alanda zaten hiçbir ülke şu anda
göstermelik de olsa özgürleşme demokrasi gibi oyunların peşinde değil. Yani ne
Fransa, ne İngiltere, ne Almanya. Olması da beklenmemeli. Başka bir olgu var o
da Türkiye'nin giderek önem kazanan ordusu, coğrafi konumu. Bütün bunlar tekrar
önem kazanmaya başladı. Türkiye'nin son 1 hafta içinde NATO, AB, ABD, Ukrayna
çerçevesindeki görüşmelerine bakınca asıl mesele orada dönüyor. Erdoğan Türkiye'nin
NATO'daki pozisyonunu, militanlığını iyi pazarlarsa, siyasal sıkışmayı
hafifletebilir."
'Batı'dan laiklik ve aydınlanma gelmez çünkü orada da
kalmadı'
Dincilik adımlarının emperyalizmi rahatsız edeceğini
söyleyenler bunu biraz da bilerek yapıyor. Bugünkü iktidara karşı çıkanlar
bugün en çok kandırılanlar. Batı'dan laiklik ve aydınlanma gelmez çünkü orada
da kalmadı. Memleketi karanlığa gömen faşist generallerin inançlarına düşkün
olduğunu sanmıyorum ama tepe tepe kullandılar. Sermaye sınıfı bu kadar adaletsizlik,
eşitsizlikle yönetilemeyeceğini biliyor. Gerici hamlelerden neden rahatsızlık
duysunlar? Faiz, enflasyon tartışmalarında... Türkiye'de enflasyonist
ortamda daha çok kâr edecek kesimler olduğu açık. Unutulan şey, yüksek
enflasyon dert, istikrarsızlaştırıcı unsur ama sermayeye kaynak yaratan bir
araçtır son tahlilde. İsterler demiyorum ama toplumdan sermaye sınıfına kaynak
aktarılmasını sağlar. Zaman zaman belli ülkelerde de yararlanılır. Toplumlarda
emekçiler zarar görür. AKP oyun kurmakta güçlük çekerken tutarlı kadro
politikası da geliştiremiyor. Bugünkü isimlerden de bazıları gözden düşen,
bazıları Fetullahçılarla ilişkileri olan kişiler. Yüksek faiz kaçınılmazdı ve
bunu birine yaptırtmak istediler, Naci Ağbal görevini yerine getirip gitti. Bundan
çark edecekler mi, ne kadar sürecek buna bakacağız. Ben kısa erimde faizleri
düşürebileceklerini zannetmiyorum."