Aynı zamanda baro tarafından verilen adli yardım hizmetini de anlatan Mert, verilerle
başvuruları değerlendirdi. Mert, adli yardımda en çok boşanma davası talepli
başvuru aldıklarını ve bu başvuruların yarısından fazlasının da şiddet içerdiğini
kaydetti. Şiddetsiz toplumu el birliği ile sağlayabileceklerini ifade eden
Mert, adli yardımda travmaya duyarlılığın esas olduğunun da altını çizdi.
Ücretsiz
avukat ataması yapılıyor
Barolarca
adli yardım bürosundan ekonomik durumu elverişli olmayan vatandaşlara ücretsiz
avukat ataması yapıldığını ifade eden Koordinatör Av. Alim Mert, “Adli yardım,
mali gücü yetersiz olan bireylerin dava açma hakkından yoksun kalmaması için
getirilmiş bir düzenlemedir. Mali olanakları yetersiz kişilerin dava harç ve
masraflarından muaf tutulması ve kendisi için baro tarafından ücretsiz avukat
görevlendirilmesidir. Adli yardım bireylerin hak arama özgürlüklerinin önündeki
engelleri aşmak ve bu özgürlüğün kullanımındaki eşitliği sağlamak üzere, avukatlık
ücretini ve diğer yargılama giderlerini karşılama olanağı bulunmayanların
avukatlık hizmetlerinden yararlandırılmasını sağlamaktadır. Adli yardım hukuki,
cezai ya da idari konularda verilebilir” ifadelerini kullandı.
Adli
yardım ertelenemez
Hastanelerin
acil servisi gibi çalıştıklarını kaydeden Mert, “Kişinin sosyal durumu,
ekonomik durumu, eğitim durumu davanın hangi aşamada olduğu, davanın türü,
mahkemenin görevli ve yetkili oluşu gibi hususlar adli yardım başvurucusu ile
yapılan görüşmede öncelikle dikkate alınması gereken hususlardır. Bu incelemede
esasında Adli Yardım Bürosu olarak bir hastanenin acil servisi gibi çalışıyoruz.
Bu bakımdan hak düşürücü süre, zaman aşımı, görev ve yetki yönünden davanın tespiti
çok önemli hususlardır. Bu noktada da ilk
değerlendirmenin uzman bir hukukçu tarafından yapılması gerekiyor. Çünkü bazen
bir davayla ilgili son gün başvuru yapılmış olunabiliyor. Ya da bir şiddet vakası
ile ilgili olarak koruma kararının acil olarak alınması gerekebiliyor. Bu açıdan adli yardım ertelenebilecek bir
husus değildir” ifadelerine yer verdi.
Başvurucuların
yarısından fazlası ilkokul mezunu
Adli
yardıma başvurucuların eğitim durumuna ilişkin bilgi veren Koordinatör Mert, “2020
verilerine göre adli yardım başvurularında, %4 oranı ile okuryazar olmayan
kişilerin, %53 oranla ilkokul mezunu, %18 oranı ortaokul mezunu olduğunu, lise
mezunu oranı %21, yüksek okul-fakülte mezunu oranı %4 civarında olduğunu
görüyoruz. Eğitim durumuna baktığımızda
başvurucuların %50’den fazlasının ilkokul mezunu ya da hiç okuryazar olmadığını
görüyoruz. Bu oranlarla da ekonomik koşuların eğitim durumu ile orantılı bir şekilde
arttığını ve eksildiğini söylememiz mümkündür” dedi.
En
fazla başvuru boşanma talepli
Mert,
“Türkiye’de Adalete Erişim İçin Adli Yardım Uygulamalarının Geliştirilmesine
Destek Projesi (SILA) gibi bizim de katıldığımız birtakım çalışmalarda ortaya
konulan veriler var. Örneğin kadına
karşı şiddetle mücadele eden kurum ya da kuruluşlar hakkında farkındalıkları
sorulduğunda, kentlerde yaşayan kadınların sadece %50’si barolardan yardım
isteyebileceğini ifade ederken kırsalda çok daha düşük, %27 oranında bir adli yardım
bilinirliği söz konusudur” (Türkiye’de Kadına Karşı Aile İçi Şiddet
Araştırması)Adli yardım başvurularını konu bakımından incelediğimiz de; 2019
yılında gelen başvurularının %67’si kadın %23’ü ise erkektir. Daha çok kadın
başvurucu vardır. Adli yardımla ilgili olarak başvuru sayısı geçmiş yıllara
göre gittikçe artmaktadır. 2020’de şu ana kadar başvurucuların %82’si kadın,
%18’i erkek oldu ve bunların önemli bir kısmı ne tür konular için geliyor diye
soracak olursanız: Aile hukuku uyuşmazlığı önemli bir yer kaplıyor, 2020
yılında %64 oranında boşanma talepli başvuru var. Onun dışında en fazla başvuru
idari davalarda söz konusudur. Burada mülteciler de önemli bir yer tutuyor diyebiliriz.
Bunun yanında babalık, nesebin reddi gibi davalarda %4 oranıyla bir artışın olduğunu
da söylemek mümkündür. Tabii ki nafaka, velayet, tazminat ve iş davalarına da
belli oranda başvuru yapılıyor. Esasen her türlü davaya ilişkin başvuru
yapılıyor ancak önemli bir kısmını boşanma davaları oluşturuyor” diye konuştu.
Boşanma
başvurularının yarısından fazlasında şiddet var
“2020
verilerini incelediğimizde ve boşanma davalarında başvuran kadın başvuruculara sorduğumuzda,
boşanma davasının olduğu dönemde şiddet gördüklerini beyan edenlerin oranı %51
civarındadır. 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine
Dair Kanun da şiddetin tanımı yapılmıştır. Ancak başvurucular şiddetin hukuki
tanımından ziyade toplumsal olarak anlaşıldığı şekilde cevap veriyorlar ve çoğunluk
olarak fiziksel şiddet olarak tanımlıyorlar. Sonuç olarak, boşanma davalarının yarıdan
fazlasının şiddet içerdiği tespitini yapmamız mümkündür. Geçtiğimiz yıllarda
yapılan bazı araştırma sonuçlarını değerlendirdiğimizde, boşanma davalarında fiziksel
şiddet %37 oranındaydı. Ancak Sakarya’da Baro Adli Yardım Bürosuna yapılan
başvuru 2020 verilerine göre şiddet gördüğünü beyan edenlerin oranı %51
civarındadır. Dikkat çeken konulardan bir tanesi de başvuranlardan %10’lık bir
kısım, süreç esnasında boşanmaktan, dava açmaktan vazgeçiyor. Şiddet içeren
boşanma davalarında ise davadan vazgeçme oranının daha fazla olduğunu
görüyoruz. Bu durumda davadan vazgeçme sebebini değerlendirdiğimizde; örneğin
KAMER (Kadın Hakları İnsan Haklarıdır) raporunda da görmüştük. Başlıca sebeplerin şiddet ve korku olduğunu söyleyebiliriz.
Mağdur neden şiddetten kaçınamıyor? Çünkü; pes etme duygusu ve korku %70
oranında kendisini şiddetten uzaklaştıramamasının nedeni oluyor” şeklinde
konuştu.
Şiddetsiz
bir toplumu el birliğiyle sağlayabiliriz
Şiddetin
önlenmesinin hukukçuların tek başına yapabileceğinin bir iş olmadığını kaydeden
Mert, “Şiddetin ve aynı zamanda suçun önlenmesi, suç ve suçluyla mücadele
konusuyla da ilgilidir. Salt cezaların arttırılması da çözüm değildir. Bu sorun
toplumsal seferberlikle halinde, tüm paydaşlarla birlikte, uzun yıllara yayılan,
ilkeli ve istikrarlı politikalarla engellenebilecek bir sorundur. Şiddetsiz bir
toplumu el birliğiyle yine toplumla beraber el ele vererek sağlayabiliriz. Şiddet;
sosyal, ekonomik, hukuki birçok yönü itibariyle değerlendirilmesi, ele alınması
gereken bir sorundur” ifadelerini kullandı.
Adli
yardımda travmaya duyarlılık esastır
Mert,
“Adli yardım avukatlığı travmaya duyarlı olmayı gerektiriyor. Çünkü adli yardımda
görev yapan avukatlar toplumun kırılgan kesimi diye tabir ettiğimiz kesimlerle
çalışıyor. Doğal olarak bu kesimlerle çalışan hâkimlerin, avukatların ve uzmanların
da ikincil travma dediğimiz tramvaya uğradığını söylemek mümkündür. Örneğin, Amerika’da
yapılan bir araştırmada avukatların yüzde 34 oranında ikincil travmaya
uğradığını görüyoruz. Buna karşı, adli yardım görevi esnasında bazen travma
mağdurunun ruhsal durumu hizmetin gerçekleştirilmesini zorlaştırabiliyor. Bu anlamda
mağdur, ‘kendisine rağmen, kendisine yardım ettiğimiz kişi’ olabiliyor. Adli
yardım görevini travmaya duyarlı olarak, bu bilinçle gerçekleştirmek gerekiyor”
dedi.
Adli
yardımın hizmet kapasitesi arttırıldı
Adli
yardım hizmetinin daha yaygın hale getirilmesi amacıyla Sakarya Barosu
tarafından Türkiye’de ilk defa yapılan ‘Baro Belediye İş Birliği ile Adli Yardım
Projesi’ne’ değinen Av. Alim Mert, “Bu projemizi Serdivan Belediyesi ile imzalayarak
hayata geçirmiştik. Adli yardıma ek kaynak sağlayarak, adli yardım bürosunun hizmet
kapasitesini arttırdık” dedi. Son olarak Mert, Türk hukukunda mağdur haklarıyla
ilgili güncel ve önemli gelişmelerin söz konusu olduğunu da ilave etti.