Bugün
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü..
New York’ta bir tekstil fabrikasında yanarak hayatını kaybeden
işçi kadınların ardından bugün, 164 yıl sonra da dünyanın her yerinde,
ayrımcılığa, şiddete, eşitsizliğe, sömürüye, baskılara karşı verdiğimiz; özgürlük, emek, hak, adalet, barış, mücadelesi için , isyanımızı büyütme hikayemizi yazmaya devam ediyoruz.
Bugün
8 Mart Dünya emekçi kadınlar günü. Bu ülkede kadın olmakla başlayan bir sürü
güzel söz söylemek istiyor insan. Kadın emeğinin yok sayıldığı, evde, sosyal
hayatta, fabrikada emeğinin sömürüldüğü bir ortamda, 2020 yılında 300 kadın
cinayetinin işlendiği, 174 şüpheli kadın ölümünün gerçekleştiği bir ülkede
üzüntü duymadan, dişlerini sıkmadan, öfkelenmeden konuşmak mümkün olmuyor.
Peki nedir 8 Mart?
Kocaali’ndeki Hürriyet
Köyünde taş ocağına karşı direnen kadının öyküsüdür 8 Mart.
Hendek’teki havai fişek fabrikasındaki patlamada dişleri
kırılan, kolu bacağı yaralanan kadın işçilerin, patlamada ölen Havva’nın
öyküsüdür 8 Mart.
Gecenin bir yarısı kocasının zulmünden kaçıp Serdivan emniyetine sığınan kadına polisin: “Hadi kocana geri dön
yoksa seni daha kötü döver” dediğinde yaşadığı o çaresizliktir 8 Mart.
Akyazı’da sahte
şeyhlerin istismar ettiği o küçücük çocukların kalbindeki acıdır 8 Mart.
Kocaali’de ekmeğinin peşinde koşan fındık işçisi kadının
çenesine atılan yumruktur 8 Mart.
Üniversiteye giden genç kızlarımıza fuhuş yuvasında yaşıyorlar
diyen üniversite profesörünün
ötekileştirdiği kadındır 8 mart.
Akyazı’da çalıştığı fabrikanın önünde eski kocası tarafından
katledilen kadındır 8 Mart.
Pamukova’da eski kocası tarafından sokak ortasında öldürülen
hamile kadındır 8 Mart.
Adapazarı’nda
pandemiden evvel bin bir zorlukla açtığı
cafesinin pandemi döneminde kirasını
ödeyemediği için çok nüfuzlu mal sahibi
tarafından icraya verilen kadının çaresizliğidir 8 mart.
Fazla uzağa gitmeye gerek yok. Bu alanda ev hanımından,
polisine, doktorundan öğretmenine, mühendisinden memuruna her kadının yaşadığı
umutsuzluk, şiddet, baskı, zorbalık, istismar, hak gaspı ve kadın olarak kendini var edememektir 8 Mart.
Kadınlar,
çalışma hayatında ve toplumsal yaşamda,
toplumsal cinsiyet eşitsizliği ile karşı karşıya. Herhangi bir sosyal güvencesi
olmadan kayıt dışı olarak çalıştırılan kadınlar "ucuz emek gücü"
olarak görülmekte. "Eşit değerde işe eşit ücret"den yoksun bırakılmakta.
Covid 19 pandemisiyle birlikte patriarkal kapitalizmin yarattığı sorunlar
derinleşmiş, pandemi kadına yönelik ekonomik, psikolojik, fiziksel, cinsel
şiddeti, kadın bedeni, emeği üzerindeki sömürüyü ve baskıyı arttıran bir politika
haline getirilmiştir.
Nüfus
politikaları ataerkil kapitalist sistemin ihtiyaçlarına uygun biçimde kadın
bedenleri üzerinden, kadın cinselliği ve doğurganlığı denetlenerek
sürdürülmektedir
Kadınlar,
feodal kültürün baskısı ile evine kapanmaya zorlanmaktadır. Peki eve hapsedilen
kadın orada güvende midir? Kadın cinayetlerinin yüzde 60 ı kadınların
yaşadıkları evlerde işleniyor. Toplumsal yaşamdan uzaklaştırılıp evlere
hapsedilmek istenen kadın evinde can güvenliği olmadan yaşamak zorunda.
Her
gün en az 4 kadın katledilmektedir. Kadınlar en yakınlarındaki erkekler
tarafından fiziksel, psikolojik, cinsel şiddete uğramakta, intihar denilerek
son derece şüpheli ölümlerle yaşamları çalınmaktadır. Şiddet her kesimden, her
meslekten, her toplumsal kesimden kadına karşı uygulanmaktadır. Cezasızlık,
korumasızlık ve hukuksuzluk nedeniyle kadına yönelen şiddet konusundaki
istatistikler, dünya genelindeki bir insan hakları felaketini ortaya
koymaktadır. Buna karşın yaşamlarını korumak için öz savunmasını kullanan kadınlar
ise serbest bırakılmak yerine, ağırlaştırılmış cezalarla cezaevlerinde yaşamaya
mahkûm edilmektedir. Kadınların insanlık dışı yöntemlerle, vahşice, toplumun,
devletin gözü önünde öldürülmesi ve kadına yönelik şiddetin faillerinin, eril
yargı ile “tahrik” adı altında indirimlerle serbest bırakılması, şiddeti ve
kadın cinayetlerini körüklemektedir. Bu yüzden kadın cinayetleri politiktir.
Ama kadınların cansız bedeni toprağa birer birer düşerken biner biner filiz
veriyor. Asla yalnız yürümeyeceksin diyenler, ayağa kaldırıyor eşitlik
mücadelesini. Kadın cinayetlerini durdurmak için, İstanbul sözleşmesi kadınları
yaşatıyor, kadınlar İstanbul sözleşmesini…
Kendi sesimizi duyurmaya ihtiyacımız var.
Güvende olmaya ihtiyacımız var.
Kadının kendisini güvende hissedemediği bir yerde kimse
kendini güvende hissedemez.
TALEPLERİMİZ
AÇIK VE NET:
➢ Kadınlara ve
cinsel yönelime dair her türlü ayrımcılığı ve şiddeti önleyen yasal
düzenlemeler acilen yapılmalı, İstanbul Sözleşmesi’nin tartışılmasına son
verilmeli, 6284 sayılı yasa etkin bir şekilde uygulanmalı,
➢ Çalışma hayatında kadına
yönelik her türlü ayrımcılık terk edilmeli, esnek çalışma biçimlerine,
cinsiyetçi iş bölümüne, ücret eşitsizliğine son verilmeli güvenceli, düzenli
işler yaratılmalı,
➢ Bir sağlık ve sosyal hak
olarak kürtaj hakkının kullanımını engelleyen fiili uygulamalardan
vazgeçilmeli, güvenli ve parasız kürtaj olanakları sağlanmalı,
➢ Kadın istihdamın önündeki
engellerden olan çocuk, hasta, yaşlı, engelli bakımı kamusal hizmet olarak
sunulmalı, ev işlerini kadının üstünden alacak sosyal politikalar uygulanmalı,
➢ Kapatılan kamu kreşlerinin
yanı sıra tam zamanlı, ücretsiz, nitelikli hizmet veren kamu ve mahalle
kreşleri açılmalı
➢ Kadını eğitimden, istihdamdan, yaşamdan koparan,
çocuk yaşta evliliklerin hızla artmasına yol açan 4+4+4 eğitim sistemi hemen
iptal edilmeli.
Geçmişimiz ya da bugünümüz bize ne söylerse söylesin geleceği
inşa etmenin elimizde olduğunu biliyoruz.
Toplum bizi, kadınları, içine çekiyor, roller kodluyor, yok
saymaya yok etmeye çalışıyor. Erkek şiddeti buradan besleniyor, durmuyor.
Sabrımız tükendi. Haksızlığa, ayrımcılığa, şiddete sessiz kalmıyoruz. Sen yumruklarını sıktığında artık dişlerimizi
sıkmayacağız. Korkmadan sokaklarda gezmek, düşünmeden istediğimizi giymek,
özgürce seçimler yapmak ve bunların sonucunda yargılanmadan, öldürülmeden
yaşamak istiyoruz ve yaşayacağız. Biz ne cadıyız ne kahin. Ama 21. yüzyıl dişi
bir yüzyıl olacak. Ve bizim söyleyecek
sözümüz değiştirecek gücümüz var.
Yaşasın kadın dayanışması…