Hayatında hiç toplu sözleşme görüşmesine katılmamış ve hatta bir kez bile bir toplu iş sözleşmesini baştan sona okumamış veya eline bir toplu iş sözleşmesi almamış bazı kişilerin bu metne ve Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay’a gösterdikleri ölçüsüz tepki son derece haksızdır ve yanlıştır. Her toplu iş sözleşmesi işçilerle işverenler arasında bir mücadeledir. İşçilerin ücretleri ve yan ödemeleri, çalışma süreleri, iş güvenceleri, işçi sağlığı ve iş güvenliği ve işçilerin işyerinde çalışma düzenine ilişkin hakları ve yükümlülükleri, toplu iş sözleşmeleriyle belirlenir. İçinde yaşadığımız kapitalist düzende, bu koşullar bilimsel verilere veya adalete göre belirlenmez. Bir toplu iş sözleşmesinin işçiler açısından sağlayacağı hak ve yükümlülükler, iki önemli etmene göre belirlenir. Birinci etmen, tarafların karşılıklı gücüdür. İkinci etmen, toplu iş sözleşmesinin giderlerinin karşılanmasında kullanılacak mevcut kaynaklardır.
Sendikaların gücü işçiden başlar. İşçi, toplu iş sözleşmesi sürecinde nasıl tepki verecektir? Sendikasını sıkıştıracak mıdır? Yoksa satınalma gücünün pek de düşmediği koşullarda, işsizlik korkusu ve ödemek zorunda kaldığı kredi kartı ve tüketici kredisi taksitleri nedeniyle, eylemlerden ve grevden kaçınacak mıdır? Sendikaların tavrı nasıldır? Sendikalar, halkın da desteğini alacakları bir hazırlık süreci yaşamışlar mıdır? Üyesi bulunduğu konfederasyon üzerinde bir baskı uygulamakta, alınacak kararlar için destek garantisi vermekte midir? Toplu sözleşmede nasıl bir sonuç alınacağını, ekonomik büyüme ve ekonomik kriz dönemleri de etkiler. Bunlar ve bunlar gibi onlarca etmen dikkate alınmadan bir toplu iş sözleşmesi değerlendirilemez.
Türkiye giderek derinleşen bir ekonomik kriz yaşıyor. Ekonomik büyümeden değil, küçülmeden söz ediyoruz. Türk-İş’in imzaladığı protokolde, kaynakların azalmasına karşın gerçek gelirlerin korunmasının sağlanması, başarıdır. Buradaki sorun, gelir kaybının yaşanması ve ancak 6 aylık dönemin sonunda kaybın geri alınabilmesidir. Diğer maddeler de dikkate alındığında, 2019 çerçeve protokolünün içerdiği düzenlemeler açısından mevcut hakları korumaya odaklandığını, işçi hakları açısından yeni mevzi kazanmadığını, ancak önemli bir kayba da neden olmadığı söylenebilir.
Türk-İş’in millici çizgisi son derece önemlidir ve sosyal medyada çerçeve protokolü vesilesiyle Türk-İş’e ve Ergün Atalay’a yönelik yaygın kampanyanın asıl nedenidir. Toplu sözleşme konusunda bilgisi olmayanların getirdikleri eleştiriler dayanaksızdır. İşçiler ise gerçekçidir. Kamu işçilerinin imzalanmış ve bağlayıcılığı olan bu çerçeve protokolüne kitlesel bir tepkisi söz konusu değildir. İşçiler, onlar adına konuşma hakkı olmayanların sosyal medya üzerinden sürdürdükleri saldırıları ciddiye almamaktadır.
Ancak Türk-İş’in devlet politikalarıyla uyumlu millici tavrı, onun önemli eksikliklerinin gözardı edilmesine de neden olmamalıdır. Türk-İş’in ve bağlı sendikaların eksiklik ve hataları, dostça bir anlayış ve yaklaşımla, dile getirilmelidir.
Türk-İş’in ve bağlı sendikaların büyük bölümünün önemli eksiklikleri vardır. Ancak bütün bu eksiklik ve hatalar, Türk-İş’in devletimizin politikalarıyla uyumlu millici çizgisi nedeniyle sistemli bir saldırıya uğradığı koşullarda onun bu konudaki tavrına destek vermeye engel değildir. Türk-İş, üye sendikalarda örgütlü işçilerin girişimleriyle ve Vatan Partisi’nin dostça uyarı ve önerileriyle, bu eksiklikleri giderecek, millici çizgideki tavrını güçlendirecektir.
Vatan Partisi Sakarya İl Başkanlığı
Kemal AĞRALI
Sendikaların gücü işçiden başlar. İşçi, toplu iş sözleşmesi sürecinde nasıl tepki verecektir? Sendikasını sıkıştıracak mıdır? Yoksa satınalma gücünün pek de düşmediği koşullarda, işsizlik korkusu ve ödemek zorunda kaldığı kredi kartı ve tüketici kredisi taksitleri nedeniyle, eylemlerden ve grevden kaçınacak mıdır? Sendikaların tavrı nasıldır? Sendikalar, halkın da desteğini alacakları bir hazırlık süreci yaşamışlar mıdır? Üyesi bulunduğu konfederasyon üzerinde bir baskı uygulamakta, alınacak kararlar için destek garantisi vermekte midir? Toplu sözleşmede nasıl bir sonuç alınacağını, ekonomik büyüme ve ekonomik kriz dönemleri de etkiler. Bunlar ve bunlar gibi onlarca etmen dikkate alınmadan bir toplu iş sözleşmesi değerlendirilemez.
Türkiye giderek derinleşen bir ekonomik kriz yaşıyor. Ekonomik büyümeden değil, küçülmeden söz ediyoruz. Türk-İş’in imzaladığı protokolde, kaynakların azalmasına karşın gerçek gelirlerin korunmasının sağlanması, başarıdır. Buradaki sorun, gelir kaybının yaşanması ve ancak 6 aylık dönemin sonunda kaybın geri alınabilmesidir. Diğer maddeler de dikkate alındığında, 2019 çerçeve protokolünün içerdiği düzenlemeler açısından mevcut hakları korumaya odaklandığını, işçi hakları açısından yeni mevzi kazanmadığını, ancak önemli bir kayba da neden olmadığı söylenebilir.
Türk-İş’in millici çizgisi son derece önemlidir ve sosyal medyada çerçeve protokolü vesilesiyle Türk-İş’e ve Ergün Atalay’a yönelik yaygın kampanyanın asıl nedenidir. Toplu sözleşme konusunda bilgisi olmayanların getirdikleri eleştiriler dayanaksızdır. İşçiler ise gerçekçidir. Kamu işçilerinin imzalanmış ve bağlayıcılığı olan bu çerçeve protokolüne kitlesel bir tepkisi söz konusu değildir. İşçiler, onlar adına konuşma hakkı olmayanların sosyal medya üzerinden sürdürdükleri saldırıları ciddiye almamaktadır.
Ancak Türk-İş’in devlet politikalarıyla uyumlu millici tavrı, onun önemli eksikliklerinin gözardı edilmesine de neden olmamalıdır. Türk-İş’in ve bağlı sendikaların eksiklik ve hataları, dostça bir anlayış ve yaklaşımla, dile getirilmelidir.
Türk-İş’in ve bağlı sendikaların büyük bölümünün önemli eksiklikleri vardır. Ancak bütün bu eksiklik ve hatalar, Türk-İş’in devletimizin politikalarıyla uyumlu millici çizgisi nedeniyle sistemli bir saldırıya uğradığı koşullarda onun bu konudaki tavrına destek vermeye engel değildir. Türk-İş, üye sendikalarda örgütlü işçilerin girişimleriyle ve Vatan Partisi’nin dostça uyarı ve önerileriyle, bu eksiklikleri giderecek, millici çizgideki tavrını güçlendirecektir.
Vatan Partisi Sakarya İl Başkanlığı
Kemal AĞRALI