Sakarya
Uygulamalı Bilimler Üniversitesi (SUBÜ) tarafından düzenlenen SUBÜ
Konuşmaları’nın 28’inci konuşmacısı ‘Türkiye’de Bilim ve Suyun Geleceği’
başlıklı söyleşiyle İstanbul Medipol Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Su Vakfı
Eski Başkanı Prof. Dr. Zekâi Şen oldu. Moderatörlüğünü SUBÜ Bilimsel Yayınlar
Koordinatörü Dr. Öğretim Üyesi Caner Erden’in yaptığı söyleşide; bilim tarihsel
olarak ortaya çıkış süreci, İslâm dininin bilimin ortaya çıkışında ve
gelişiminde etkisi, akıl ve ruhun bilimsel faaliyetler için önemi, iklim
değişikliği, suyun serüveni ve Türkiye’de kuraklık riski gibi konular ele
alındı. Ayrıca YouTube üzerinden söyleşiyi izleyenler tarafından yöneltilen
sorular cevaplandırıldı.
Bilimsel
bilgilere ulaşmada geometri önemli
Tarihe
bakıldığında Anadolu coğrafyasından dünyaya hem bilimsel, hem kültürel hem de
medeniyet açısından bambaşka katkılar olduğunu kaydeden İstanbul Medipol
Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Su Vakfı Eski Başkanı Prof. Dr. Zekâi Şen, “Batı
kültürü insanın bilgisiz bir şekilde yaratıldığına inanır. İnsanların
şimşeklerden, gök gürültülerinden kendini korumak için bir takım bilgilere
sahip olmaya başladığını düşünürler. Halbuki kitabımız Kuran-ı Kerim’de Allah
açıkça Adem ve Havva’yı ilk insanlar olarak yarattığını ve onlara bilgi de
verdiğini söylemektedir. Görüldüğü gibi bilgiyle eşleşmiş bir kültürümüz ve
inanç silsilemiz var. Bilim, bilginin evrimi sonucu ortaya çıkmıştır. İnsanlığın
ilk zamanlarında yerleşik bir sistem yoktu. Bu insanlar avlandılar, değişik
bitkileri sınayarak bir bilgi birikimi ortaya çıkardılar. Ben her zaman insanın
düşünce sisteminde bilimsel bilgilere ulaşması için matematik mi önemli yoksa
şekil bilgisi yani geometri mi diye sorarım. Maalesef eğitim sisteminin
öğrettiği şekilde matematik cevabı verilir. Oysaki matematik sisteminin tüm
denklemlerinin arka bahçesinde bir şekil vardır. Bu şekil somut da olabilir
tahayyül de olabilir” diye konuştu.
Bilimin
filizleri İslâm ile atılmaya başlandı
İlk
insanların görsel olarak bilgilere eriştiklerini belirten Şen, “Böylelikle bilgi
ortaya çıktı. Henüz bilim diye bir şey yoktu. Yerleşik hayata geçildiğinde bu
sefer işiterek ve duyarak bilgi edinme başladı. Nil Nehri’nden Dicle ve Fırat
Nehirlerine kadar olan havzada muazzam medeniyetler ortaya çıktı. Mısır
tarafında geometri, Dicle ve Fırat tarafında ise gökyüzü çok açık olduğu için
astroloji bilgisi gelişti. Hindistan’daki İndus Nehri ve Çin’deki Sarı Nehir
boyunca da büyük medeniyetler ortaya çıktı. Yani bilgi birikimi susuz asla
olmamıştır. Orta Doğu ve Doğu Akdeniz bütün bilgi ve bilimin kökenlerinin
çıktığı yerdir. Fenikeliler yazıyı bulmuştur. Yazı da esasında geometridir. Matematik
o dönemlerde henüz yoktur. Birçok insan matematiğin Antik Yunan’dan geldiğini
düşünmektedir. Oysa öyle değildir. Müslüman bilgin El Harezmî ile cebir ve
matematik ortaya çıkmıştır. Antik Yunan’da yavaş yavaş okumalarla ve felsefi
düşünceyle yani eleştirilerle bilgi oluşmaya başladı. Roma medeniyeti asla
bilim ya da bilgiyle ilgilenmedi. Gençleri Yunancaya hayran kalmasın diye
kitapları Latinceye tercüme ettirmedi. Bizans da bilgi açısından bir şey
yapmadı ve karanlık bir devir yaşandı. İslâm’ın tecelli etmesiyle birlikte
aşağı yukarı 50 sene sonra bilgi peşinde koşuldu. Fetihlerle elde edilen
kitaplar Arapçaya tercüme edildi. Böylelikle İslâm dünyasında çok büyük
düşünürler ortaya çıktı ve bilimin filizleri o zaman atılmaya başlandı.”
Bilim verimli
topraklarda oluşur
İnsanın
beden, akıl ve ruhtan oluşan 3 boyutlu bir yaratık olduğunu söyleyen Şen, “Gençlere
bunların hangisi önemli diye sorduğumuzda yüzde 75-80’i ruh diyor. Demek ki
insanı ayakta tutan ruh ve akıldır. Ruhun ilacı inanç, aklın ilacı bilim,
bedenin ilacı ise gıdalardır. Benden bir tavsiye istenirse öncelikle ruhunu
güzelleştir derim. Benim tavsiyem o ama mutlaka da Müslüman ol demiyorum. Ruh
geliştirildiği zaman zaten o akla hitap eder. Bilim de sanat da müzik de ne
istenirse hepsi ruh ve aklın ortaya çıkardığı ortak verimlilikle oluşur. Bilim
mutlaka nesnel, mantık kurallarına uygun ve seçici olmalı. Müslümanların
medrese, gözlem evleri ve şifahane olmak üzere 3 tür müessesi ortaya çıkmıştır.
Bilim mümbit topraklarda yani verimli topraklarda oluşur. Bu verimli toprakta
mutlaka ruh olması gerekir. Akıl ve ruh mümbit toprakların ta kendisidir. Örneğin
Stephan Hawking’in bedeninin hiçbir uzvu çalışmıyordu ama aklı ve ruhuyla bilim
âleminde fark ortaya koyuyordu. Sokrates kambur ve çirkin bir adamdı. Ama öyle
bir bilgiye sahipti ki gençleri cezbetmiştir. Antik Yunan hükümdarları onu
tehlikeli bularak idam etmiştir. Verimli toprak bir yandan da ana dildir.
Hastaneye gittiğimizde dermatoloji yazdığını görürüz. Oysa cildiye yazsa herkes
anlayacak. Demek ki bazı aydın hainler var. Bunu köylü Mehmet ağa ya da işçi
bunu yapmaz. Aydın tabakadan insanlar daha bilimsel olmak adına bunu yaparlar. Konfüçyüs,
‘bir milleti mahvetmek istiyorsanız harp bile etmeyin dilini bozun yeter’ der.
Birbirini anlayamayanlar anlaşamaz” ifadelerini kullandı.
Su geçmişte
önemliydi gelecekte de önemli olacak
Antik
Yunan’da çok tanrıcılık olduğunun altını çizen Şen, “Akıllı insanlar, ‘bu kadar
tanrı olur mu her şeyin tek olması’ lazım dediler. Hal öyle olunca bu sefer
maddi teklikler ortaya çıkmaya başladı. Thales, ‘dünyada her şey su’dan
olmuştur’ dedi. Diğerleri havadan, ateşten ya da topraktan olmuştur dedi. Peki
bunların içerisinde en önemlisi hangisidir? Kuran-ı Kerim’de yeryüzüyle gökyüzü
bitişikti biz ayırdık diyor. Yani büyük patlama denilen şey. Daha sonra ise
canlı olan her şeyi biz su’dan yarattık diyor. Bugün uzay araştırmalarında su
ve su emareleri araştırılıyor ki canlı olduğu ortaya çıksın. Eğer su olmasaydı,
güneş ışınımları suyu buhar halinde yükseklere çıkarıp bulut haline
getirmeseydi hayat olur muydu? Demek ki havanın bile kendisini dinamik hale
getirmek için suya ihtiyacı var. İçinde su olmayan topraktan verim alamazsın.
Ateş ise bugün enerji oldu. Su geçmişte çok önemli idi gelecekte de çok önemli
olacak. Dünya ilk yaratıldığında ve yeryüzü ile gökyüzü birbirinden
ayrıldığında hiçbir canlıya sahip değildi. Çünkü havası karbondioksit doluydu. İlk
bitkiler ortaya çıktı. Çünkü bitkiler karbondioksiti yutar ve yaşlanıp ölürler.
Çimenler, çalılıklarda kalan o karbondioksitin üzerine milyar yıl boyunca
toprak gele gele gömülür. Magmaya yaklaşarak sıcaklık artar ve üzerindeki
muazzam basınçla kömür, petrol ve doğalgaz ortaya çıkar. Hayvanın da bitkinin
de insanın da suya ihtiyacı olur. Biz petrol, kömür ve doğalgaz olan
karbondioksiti tekrar havaya vererek iklim değişikliğine neden olduk.”