Dr. Öğr. Üyesi Ülev, yaptığı değerlendirmede aşağıdaki
ifadeleri kullandı:
“2 Temmuz 2021 Cuma günü Resmî Gazetede yayımlanan
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun (BDDK) kararı ile 21 tasarruf
finansman şirketinin (önceki yaygın adıyla faizsiz konut edindirme sistemi)
tasfiyesine karar verildi. Kimileri, suçlunun bu zamana kadar bu şirketlerle
ilgili işlem yapmayan BDDK olduğunu, kimileri bu şirketlere para yatıran
insanları, kimileri de insanları faizsiz olduğunu söyleyerek kandırdığını iddia
ettiği şirketleri suçlu buluyor.
BDDK’nın bu kararı ile ilgili sürecin gelişimine bakmak
kararı daha sağlıklı yorumlamaya imkân verecektir. Bunun için en az 5 yıl
öncesine gitmemiz gerekir.
Düzenleme sürecinin gelişimi nasıl oldu?
20 Mayıs 2016 tarihinde BDDK ile Sakarya Üniversitesi İSEFAM
ortaklığıyla Tasarrufa Dayalı Faizsiz Finansman Çalıştayı düzenlendi. Bu
çalıştayda tasarrufa dayalı finans konusu enine boyuna tartışıldı. Sistemin
riskleri, fıkhi açıdan mahzurlu yönleri vb. konular masaya yatırıldı.
Çalıştayın yapılmasının en önemli gerekçesi BDDK’nın konu ile ilgili bir
mevzuat hazırlığıydı ve çalıştay yaparak bütün paydaşların fikrini almak da
BDDK’nın talebiydi. O yıllarda, yani 5 yıl önce bu hazırlık başlamıştı. Fakat
2016 yılından beri söz konusu mevzuat bir türlü tamamlanamadı. Ta ki 7 Mart
2021 tarihine kadar. En nihayetinde 7 Mart 2021’de 6361 sayılı “Finansal
Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketleri Kanunu”nda değişiklik yapılarak
tasarruf finansman şirketleri bu kanuna eklendi ve bir mevzuata kavuşmuş oldu.
Söz konusu kanun kapsamında bu şirketlerin düzenleme ve denetimi BDDK’nın
yetkisine bırakıldı.
Kanunun düzenlediği en önemli hususlardan biri tasarruf
finans faaliyeti yürütecek şirketlerin sahip olması gereken asgari sermaye
şartıydı. Buna göre “Tasarruf finans faaliyeti yürütecek şirketlerin ödenmiş
sermayesinin en az yüz milyon Türk lirası olması” gerekiyordu. Kanun çıktığında
35 şirketten sadece birinin ödenmiş sermayesi 100 milyon TL’nin üzerindeydi. Kanun,
şirketlerin 100 milyon TL asgari sermaye şartına intibaklarının sağlanması için
6 aylık bir süre de öngörüyordu. Bunun için şirketlerin kanun yürürlüğe girdiği
tarihten itibaren 1 ay içinde BDDK’ya başvurarak mali durumlarını en geç altı
ay içinde Kanun hükümlerine uygun hâle getireceklerini veya müşteri hak ve
menfaatlerini zarara uğratmadan tasfiye olacaklarına dair bir plan sunmaları
gerekiyordu. Planın BDDK tarafından uygun görülmesi hâlinde gereken işlemleri
planda belirlenen süreler içerisinde yerine getirmek zorundaydılar.
“Faaliyetlerini kanun hükümlerine uygun hâle getirmeyenler veya sunduğu plan
Kurul tarafından yeterli görülmeyenler” hakkında BDDK’nın tasfiyesine kararı
verebileceği de kanunda ifade edilmekteydi.
BDDK, kanunun yürürlüğe girdiği tarih olan 7 Mart 2021’de
duyurusunu yayımlayarak kanuna intibak etmeleri için tasarruf finansman
şirketlerine 1 ay süre verdi. İntibak için istediği bilgi ve belgeleri
yayımladı. Dosyada üç olasılığa göre bir plan hazırlanması gerekiyordu. Bunlar;
intibak planı, birleşme veya devir planı, tasfiye planı idi. Şirketlerin bu üç
plandan birini seçerek başvurularını gerçekleştirmesi gerekiyordu. 1 aylık
sürenin sonunda BDDK intibak için başvuran şirketlerin listesini yayınladı. Bu
şirketlerden 23’ü kendi başlarına, 12’si ise ikili veya üçlü gruplar halinde
birleşme suretiyle intibakı seçtiler. Yani şirketler 6 ay içerisinde kanuna
intibak etmek için planlarını BDDK’ya ilettiler. BDDK şirketlerden, intibak
planında şu gibi hususlara yer vermesini istedi: “Sermaye gereksinimi, Likidite
gereksinimi, Kurumsal yapı gereksinimi, Risk yönetimi gereksinimleri, Raporlama
gereksinimleri, Bilgi sistemi gereksinimleri ve bu gereksinimlerin nasıl
karşılanacağına dair açıklamalar; intibak planının tarihlendirilmiş aşamaları;
şirketin mevcut mali durumunu gösteren yeminli mali müşavir veya serbest mali
müşavir tarafından onaylanmış en son mali tabloları, tasarruf fon havuzu
hesapları ile şirket hesapları arasında şirket hesapları lehine bir kaynak
aktarımı varsa şirket hesaplarına geçen toplam tutarın nasıl, hangi kaynakla ve
ne kadar sürede giderileceğine dair açıklama vb.” Sıra BDDK’nın bu intibak
planlarının uygun olup olmadığını incelemesine geldi.
Tasarruf Finansman Şirket Müşterileri Tasfiyeden Nasıl Etkilenecek?
2 Temmuz 2021 tarihinde BDDK 21 şirketin, tasfiye komisyonu
kurularak tasfiyesine, 8 şirketin iradi tasfiye kararıyla tasfiyesine, 6
şirketin ise intibak sürecinin devam etmesine karar verdi. Bu 21+8 şirketin
tasfiyesine ilişkin açıklamasında, bu şirketlerin intibak planını yeterli
görmediğini belirtti. Tasfiyesine karar verilen 21 şirket, BDDK ve TMSF
tarafından atanan üyelerden oluşan bir tasfiye komisyonu kurularak tasfiye
edilecek (madde 50/A). Bu komisyon şirketlerin tasfiye süreçlerini yönetecek.
Bu 21 şirketin müşterisi ise kanunda belirtilen tasfiye komisyonuyla ilgili
maddeler uyarınca “finansman kullanma haklarını kullanamayacak”. Fakat sisteme
yatırmış oldukları paraları alabilecek.
Tasarruf Finansman Şirketlerinin Gelişimi
Tasarruf finansman şirketleri ile ilgili mevzuat çalışmaları
ve BDDK’nın kararına nasıl gelindiğini kısaca açıklamış olduk. Şimdi de
Tasarruf Finansman Sektörünün (TFS) nasıl geliştiğine kısaca bakalım.
TFS’nin Türkiye’deki gelişim seyri incelendiğinde bu sistemi
ilk uygulayan kurumun Emin Evim olduğu ve sistemin 1991 yılında başladığı
görülmektedir. 1991 yılından bugüne ise 35’ten fazla tasarruf finansman şirketi
kurulmuştur. Bu şirketlerin neredeyse büyük çoğunluğu 2018 yılından sonra
faaliyete başlamıştır. TFS sektör büyüklüğü 2016 yılında 2 milyar TL iken bu
rakam yeni kurulan şirketlerle beraber 2019 yılında 15 milyar TL’ye
yükselmiştir tasarruf finansman şirketlerinin kuruluş tarihleri aşağıdaki
şekilde verilmiştir.
Sistemin ortaya çıkışından itibaren 25 yıl boyunca sadece
iki şirketin faaliyet göstermesine karşın bu tarihten itibaren bu şirketlerin
sayısının belirgin bir şekilde çoğaldığı görülüyor. Bunun sebebi olarak
tasarruf finansman şirketlerinin, bankalar gibi bazı sermaye yeterlilik
oranlarını sağlama mecburiyetlerinin olmaması, bankaların tabi olduğu bazı
kısıtlamaların bu şirketlerden istenmemesi, özetle bu şirketlerin fon toplayıp
fon kullandırma faaliyeti yapmalarına karşın fon toplayan kuruluşların tabi
olduğu yasal kısıtlama ve denetimlere tabi olmamasının bu şirketleri çok kârlı
ve esnek hale getirmesi olduğu söylenebilir. Özellikle kredi faiz oranlarının
yüksek olduğu dönemlerde bankadan kredi kullanmanın maliyeti arttığında bu
sisteme yönelik ilgi daha da artıyor ve müşteri potansiyeli fazlalaşıyor. Son
iki yılda kurulan şirket sayılarının bu denli artması da hem kredi faiz
oranlarının yükselmesine hem de BDDK’nın kanun hazırlığını bilmelerinden dolayı
kanun çıkmadan bir an önce faaliyetlerine başlama isteğine bağlanabilir.
Sektördeki firmaların ödenmiş sermayelerine bakıldığında en
büyük firmanın ödenmiş sermayesinin 300 milyon TL, kalan diğer bütün firmaların
100 milyon TL’nin altında ödenmiş sermayelerinin olduğunu görüyoruz. Hatta bazı
firmalar 12.500TL, 25.000TL, 100.000TL gibi çok küçük rakamlarla piyasaya
girmiş. Tasfiye edilen çoğu şirketin de asgari sermaye şartı olan 100 milyon
TL’yi sağlayamadığı veya sağlayamayacağının anlaşılması üzerine tasfiye
edildiği kanaatindeyiz. Aşağıdaki tabloya bakıldığında en az ödenmiş sermaye
sahip son 11 firmanın tamamının tasfiye listesinde yer aldığı görülüyor.
Tasfiye Kararları Ne Anlama Geliyor?
Bazı kesimler, BDDK’nın tasfiye kararlarını Çiftlikbank,
Thodex gibi dolandırıcılık olaylarıyla benzeştiriyor. Hâlbuki ortada
dolandırıcılık ile ilgili herhangi bir işlem yok. BDDK’nın tasfiye
kararlarının, bu şirketlerin belli yükümlülükleri yerine getirmemesinden
kaynaklı olduğunu yukarıda açıklamaya çalıştık. Yani aslında dolandırıcılığa
yol açmadan önlem alma mahiyetinde. Bu zamana kadar bu şirketlerle ilgili
dolandırma vakasının olduğunu da duymadık. Vatandaşın parasını alıp yurt dışına
kaçan bir örnek bilmiyoruz. Şirket ile tüketiciler arasında anlaşmazlıktan
kaynaklanan şikâyetlerin olduğunu ve son dönemde arttığını biliyoruz.
Teslimatta gecikme, organizasyon parasını geri alamama, sistemden çıkıldığında
yatırılan paranın geç verilmesi gibi konularda şikâyetler yoğunlaşmaktadır. Bu
şikâyetlerin de pek çoğu sistemin yasal mevzuatının olmaması ve standart
kuralların belirlenmemiş olmasından kaynaklanıyor. Kalkıp da bunu Çiftlikbank ya
da Thodex gibi vakalarla benzeştirmek tamamen abesle iştigaldir. Zira eğer
ortada bir dolandırıcılık olsaydı 1991 yılından beri sektörde faaliyet gösteren
firma olamazdı. Bu şirketlerle ilgili son birkaç yıldır tüketicilerin
şikâyetlerinin arttığı bilinen bir durum fakat konuyu “insanları faizsiz diye
kandırarak dolandırıyorlar” şeklindeki bir algıya götürmek çok makul bir tavır
olarak görülmüyor. Konuyu “faizsiz” olmasına vurgu yaparak, bütün “faizsiz
kuruluşlar dolandırıcıdır” boyutuna getirmeye çalışanların olduğunu da
görüyoruz. Bu tür bir algının oluşturulmasına müsaade etmemek gerekir. Zira bu
tür bir algının Türkiye’de katılım finans sektörünün gelişimi için bu zamana
kadar atılan adımları zayi etme tehlikesi olduğu gibi sektörün gelişimini de
olumsuz etkileme ihtimali bulunmaktadır.
BDDK’nın tasfiye kararı kanunun kendisine verdiği görevin
bir sonucudur. BDDK, kanunun verdiği yetkiye dayanarak sektörü denetim ve
gözetim altında tutma faaliyetini icra etmiştir. Kanunda şirketlerin uyması
gereken şartların uygunluğu ayrı bir tartışma konusudur. Özellikle asgari 100
milyon şartını yüksek bulanlar, bu rakamın daha aşağılara indirilmesi
gerektiğini söyleyenler de olmuştur. Fakat kanun çıktıktan sonra bunu
tartışmanın da anlamı kalmamıştır. BDDK’nın intibak planını yeterli görmeyerek
tasfiye kararı verdiği bu şirketler de büyük olasılıkla asgari sermaye şartını
sağlayamayan şirketlerdir. Ancak BDDK’nın tasfiye gerekçelerini yayınlaması ve
bir muğlaklığa mahal bırakmaması gerekmektedir. Şunu da ayrıca belirtmek
gerekir 29 şirketin tasfiye kararlarının bir sebebi de kamu otoritesinin
mevzuat çıkarmada geç kalmışlığının bir sonucudur. Kamu otoritesinin en az 5
yıldır bu mevzuatı çıkarmamasının/çıkaramamasının oluşturduğu mağduriyetler söz
konusudur. Kanun şimdi değil de 5 yıl ya da 3 yıl önce çıksaydı bu kadar şirket
tasfiye sürecine girmeyecekti. Tasfiye edilen şirketlerdeki çalışanların
durumu, bu şirkete para yatıran müşterilerin durumu ve oluşabilecek
mağduriyetlerin ağırlığı bu boyutta olmayacaktır. Özetle kanunun getirmiş
olduğu düzenlemeler yerinde ama geç yapılmış düzenlemelerdir. Gecikmenin
getirdiği nispi olumsuzlukları süreç içerisinde tecrübe edeceğiz.
İntibak süreci devam eden 6 şirketin de faaliyetlerini,
çalışma prensiplerini, sözleşmelerini, atıl fonların yönetimini fıkhi esaslara
bağlı kalarak titizlikle gözden geçirmeleri gerekmektedir. İslami finans
alanında yapılacak en ufak bir hatanın boyutları, büyüyerek karşımıza çıkmakta
ve sorun İslam’a/İslami finansa mâl edilmeye çalışılmaktadır.
Dr. Salih Ülev,
Sakarya Üniversitesi İslam Ekonomisi ve Finansı Uygulama ve
Araştırma Merkezi”