Değerli Basın Emekçileri;
Sakarya’da birçok basın emekçisinin
covid-19’a yakalandığını öğrenmiş bulunmaktayız. Arkadaşlarımıza geçmiş olsun
diyor, acil şifalar diliyoruz.
Kadınlar….inanç, gelenek, görenek, kültür,
örf,adet, yasa,kural, kanun, konu komşu, ahlak, namus gerekçesiyle erkek egemen
kurumlar ve erkekler tarafından dört duvar arasına kapatılmış kadınlar.Yasak
elmayı yedi diye cennetten kovulan, cadı diye yakılan, suçlu diye hapse atılan,
deli diye tımarhaneye tıkılan, ahlaksız diye toplumdan dışlanan, adet gördü
diye bedeni kapatılan, bakire çıkmadı diye cemaatten kovulan kadınlar….
İsimleri var ama kendileri yok. Sadece
hayattan değil, kendi bedeninden ve hayatından izole edilmiş kadınlar….
Bunlar yetmezmiş gibi bir de Türkiye’de kadın bedeni bir siyasi çatışma
alanı.
AKP’nin neoliberal politikalarının ana
gövdesini oluşturan yasal düzenlemelerle birlikte kadınlar için aile ve evlilik
tek kabul edilebilir yaşam biçimi. Ancak evler kadınlar için ne kadar güvenli?
Veriler bunun tam tersini gösteriyor.
Çünkü öldürülen kadınların yüzde 60’ı
yakınları olan eşleri, kardeşleri, babaları tarafından katlediliyor.
Çünkü eril yargının şiddet faillerini
cezasız bırakması ve katillere verilen iyi hal indirimleri şiddet tehdidini
arttırıyor.
Çünkü şiddetten kurtulmak için kolluk
güçlerine ve yargıya başvuran kadınların yetersiz alınan ya da alınmayan
önlemler nedeniyle korunamaması şiddeti tırmandırıyor.
Çünkü iktidar partisi temsilcilerinin her
fırsatta kadın kazanımlarını hedef alması, sürekli kullanılan ayrımcı ifadeler
kadın katillerini daha çok cesaretlendiriyor.
Ülkemizde yasal zorunluluğa rağmen sığınma
evi açma yükümlülüğü olan 237 belediyeden sığınağı olan 32 belediye var.
Türkiye’de kadına yönelik erkek şiddetine
karşı 7/24 çalışan acil destek hattı hala yok.
2019 yılında Türkiye genelinde kadına
yönelik şiddetle ilgili 4 bin 76 suç duyurusunun yüzde 82,4 ‘üne “kovuşturmaya yer yok kararı verildi.
2019 yılında “Cinsel dokunulmazlığa karşı
suçlar” başlığı altında 138 bin 529 şikayet geldi ancak bu şikayetlerin yüzde
46,9’u yani 64 bin 972 si takipsizlikle sonuçlandı.
Son 5 yılda şiddet gören 1 milyon kadından
2 bine yakını öldürüldü.
Bayramın birinci günü 21 saatte 11 kadın
öldürüldü.
İç işleri bakanlığının verilerine göre son
5 yılda devlet koruması altında 94 kadın, yakını erkekler tarafından öldürüldü.
Türkiye’de evli kadınların en az üçte biri fiziksel ve cinsel şiddete maruz
kalıyor. Ama sadece yüzde 11’i bunu resmi kurumlara bildirebiliyor.
Bu veriler koca bir ülkenin kadın
mezarlığına döndüğünün göstergesi.
Hal böyleyken kadınların uzun emekler vererek,
bedeller ödeyerek sahip oldukları koruyucu yasaların iktidar temsilcileri ve
gerici basın üzerinden sürekli hedef alınması akıllara durgunluk veriyor. Biz
bu yasaların tam uygulanması gerektiğini ve yasalara düzenleyici maddeler
konması gerektiğini tartışırken iktidar ve çevresi yasanın kaldırılmasına
yönelik çalışmalar başlatıyor.
Uzunca bir süredir 6284 sayılı yasa ve
İstanbul sözleşmesinin tartışılmaya açılması kadınlara yönelik geliştirilen
ideolojik saldırının bir parçasıdır.
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ; kadınlara yönelik her
türlü şiddetin önlenmesi, kadınların her türlü şiddetten korunması, şiddet
faillerinin kovuşturulması, yargılanması ve cezalandırılması için en ince
ayrıntısına kadar titizlikle hazırlanmış ilk uluslar arası sözleşmedir.
Sözleşmenin amacı; ev içi şiddet dahil
kadına yönelik her türlü şiddeti önlemek ortadan kaldırmaktır.Şiddeti önlemek
için kadınları güçlendirmek kadın- erkek eşitliğini sağlamak ve
yaygınlaştırmaktır.
Sözleşmenin amacı şiddet mağdurlarının
korunması için kapsamlı bir çerçeve, politika ve tedbirler tasarlamak şiddete
karşı uluslararası işbirliğini yaygınlaştırmaktır.
Türkiye’nin 2011 yılında imzacı olduğu 1
Ağustos 2014 tarihinden beri yürürlükte olan İstanbul sözleşmesine rağmen cinayetlerin artarak devam etmesinin nedeni
ise İstanbul Sözleşmesinin etkin
uygulanmaması, şiddeti önleyici politikaların geliştirilmemesi, etkili
soruşturma ve kovuşturma yürütülmemesi, yargılamalar sonucunda cezaların
caydırıcı çıkmaması, hatta çoğu kez kadınların şiddeti hak ettiklerine dair
ifadelerin kullanılması kadına yönelik şiddetin katlanarak artmasına neden oluyor.
Oysaki kadın cinayetlerinin artarak devam
ettiği bu süreçte iptal edilmek istenen İstanbul Sözleşmesi yürürlükte olduğu 6
yıldan bu yana etkili bir biçimde uygulanabilseydi eğer öldürülen pek çok kadın bugün yaşıyor olacaktı.
Sözleşmenin iptali demek daha çok kadının erkekler tarafından korkusuzca
katledilmesi demek.
Bu sözleşmenin siyasal iktidar ve iktidarla
aynı ideolojiden beslenen çevrelerce hedef alınmasının nedeni sözleşmenin
toplumsal cinsiyet eşitliğini temel almasıdır. Eşitlikten öcü gibi korkan bu
çevreler bilsinler ki bu yasa kendi eşlerini ve kızlarını ve annelerini de
koruma altına almaktadır. Aileyi parçalayan bir yasa değil, kadını aile içinde
şiddetten koruyan bir yasadır. Erkeği itibarsızlaştıran bir yasa değil şiddet
gösteren erkeği aileden uzaklaştıran ve kovuşturan ve gerekli görüldüğünde
cezalandırılmasına salık veren bir yasadır. Toplumu cinsiyetsizleştiren bir
sözleşme değil, cinsiyetin bir şiddet
gerekçesi olmasını yasaklayan bir yasadır.
İstanbul sözleşmesinin nefret diliyle
beslenen ırkçı gerici kesimlerce hedef alınmasının nedeni sözleşmenin ırk, renk,
dil, din, siyasi veya başka tür görüş, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği
medeni hal, göçmenlik statüsü gibi nedenlerle hiçbir kesinimin ayrımcılığa
uğramamasını temin etmesidir.
Biz KESK’ li kadınlar olarak istediğimiz ve arzuladığımız yaşamı kurmak için
savaşmaya devam edeceğiz. Mücadele eşiğini aştığımızı düşünüyor ve bu savaşı
evde, işyerinde, sokakta yaşamımızı tehlikeye sokan her düşünceyle, her
ideolojiyle, her anlayışla, her türlü şiddete karşı vereceğimizi bir kez daha
söylüyoruz. Ve bütün kadınları bir araya gelmeye, iktidarı ise İstanbul Sözleşmesini
iptal etmek yerine gereklerini yerine getirmeye çağırıyoruz.
Eğitim Sen Sakarya Şubesi Kadın Sekreteri
Yasemin Hacıeyüpoğlu