Toplumda sadece kadına yönelik olarak değil genel olarak şiddet olaylarında bir artış gözlemlemekte olduğunun altını çizen TKGD Başkanı Lüleci’nin açıklaması şöyle;
“Sosyal medya hayvanlara yapılan şiddet görüntüleri ile dolu. Araştırmalar da ortaya koymaktadır ki bir insan hayvana şiddet uyguluyorsa, canlıya merhamet duymuyorsa çok yüksek olasılıkla bir sonraki adımı insana aynı şekilde şiddet uygulamaktır. Şiddeti önleyecek en önemli duygular; sevgi, merhamet ve empati duygularıdır. Toplum olarak bu duygularımızın ciddi şekilde yara aldığını düşünüyorum. Giderek daha öfkeli bir toplum haline dönüşmekteyiz. Ayrıca bir diğer önemli noktada hayatı içeresin de ezilmiş, kötü muamele bir bireyin eline fırsat ve güç geçtiğinde bunu yaşadıklarının acısını çıkarmak istercesine kötüye kullanmasıdır. Kocasından dayak yiyen kadın çocuğunu disipline etmek için dayağa başvurabilmektedir. Bu da dayağı normalize etmektedir. Çocuğun gördüğü rol model, kadına şiddet uygulamanın normal olduğudur. Ayrıca anne babanın diğer insanlara, çocuklara, yaşlılara, hayvanlara, doğaya karşı davranışları çocuk için örnek olacaktır. Olumsuz örnekler ile büyüyen bir çocuğun yetişkinliğinde olumsuz davranışlar sergilemesi çok yüksek olasılıktır.
KADINA YÖNELİK ŞİDDET TÜM DÜNYANIN SORUNU
Avrupa’da 2014 yılında tamamlanan çok kapsamlı bir araştırmanın sonuçlarına dayanarak istatistikî bilgilere göre sadece Türkiye’de değil Avrupa’da ve tüm dünyada kadına yönelik şiddet çok ciddi boyutlarda.
HER 3 KADINDAN BİRİ ŞİDDET GÖRÜYOR
18-74 yaş grubundaki kadınlarla 28 Avrupa ülkesinde yapılan araştırmada toplam 42.000 kadınla çalışıldı ve her ülkeden ortalama 1500 kadın araştırmaya katıldı. Sonuçlara göre Avrupa’da her 3 kadından biri, hayatının bir döneminde şiddete maruz kalıyor. Bu oran, Avrupa’da 62 milyon kadının şiddet gördüğünü ifade ediliyor. Şiddet mağduru kadınların önemli bir çoğunluğunun yaşadığı şiddeti polise ya da diğer resmi makamlara bildirmediğinin de altını çizmek gerek.
Şiddet olaylarının daha az yaşandığı toplumlarda insanların doğal olarak daha mutlu olduğuna dikkat çekmek gerek. Şiddeti bireysel bir sorun olarak değil de toplumsal bir sorun olarak ele aldığımızda yapıcı sonuçlar elde elde edilebilir, refah seviyesi yüksek ve insan haklarına saygılı görünen ülkelerde bile şiddet oranlarının oldukça yüksek olmasının sebebinin de bu olduğu da bir gerçektir.
KADINI ŞİDDET VE YOKSULLIK VURUYOR
Çok yönlü işleyen, farklı bilim dallan tarafından inceleme konusu edinen şiddet olgusu azalmak yerine her geçen gün daha da yakıcı ve yıkıcı sonuçları olan bir sosyal problem olarak varlığını sürdürmektedir. Toplum çok geniş bir kavramsal ve kuramsal arka plana sahip olan şiddet olgusunu, bu eylemden en fazla zarar gören “kadına yönelik şiddet” olgusu ile sınırlandırarak ele almıştır. Şiddet olgusunun tanımından yola çıkılarak şiddet kavramının sınırları belirlenmeye çalışılmış; tanımlar çerçevesinde şiddet türlerinin neler olduğu ve özellikle kadına yönelik şiddet ile ilişkilendirilen fiziksel, psikolojik, ekonomik ve cinsel şiddet türleri hakkında bilgi verilmiş; şiddet ile erkek ve kadın arasında eşit olmayan güç ilişkileri, kadının toplumdaki konumu ve ataerkil yapı arasındaki etkileşime odaklanılmış; bu etkileşimden yola çıkılarak şiddetin kadın yüzü yani kadına yönelik şiddet, Türkiye’de yaşanan şiddet ve kadın cinayetleri üzerinden değerlendirilmeye çalışılmıştır.
SÜPER ANNELİK YIPRATIYOR
Kadınları en çok çocuklarının temel ihtiyaçlarını karşılayamama, karınlarını doyuramama (ya da yetersiz doyurma) eğitim ve giyim giderlerine yetememe gibi sorunlar üzüyor. Öte yandan, daha çok kentli anneleri ilgilendiren “süper annelik” kavramı da kadın ruh sağlığını olumsuz etkileyebiliyor. Kadınların pek çoğu gebeliğin ilk anından itibaren “varlığını çocuğuna adama beklentisi” altında eziliyor.
Gerçek yaşamda “süper anne” olamadığını düşünen birçok kadın kendini suçlu ve beceriksiz hissediyor. Annelikten beklenen ağır performans ve atfedilen mitler kadınların bu yük altında ezilip çok sayıda ruhsal rahatsızlıkla karşılaşmasına yol açabiliyor. Tüm bu nedenlerle çocuk bakımı ve bundan kaynaklanan sorumlulukları nedeniyle pek çok kadın ev yaşamına mahkûm olurken, erkekler kamusal alana çıkıp güç sahibi oluyor, sosyal yaşamı düzenliyor ve politika belirliyor.
KADINA YÖNELİK ŞİDDETİ ÖNLEMEK İÇİN NE YAPMALI?
Bir şiddet olayında suçu sadece failde görmenin son derece kolaycı bir tutumdur. Şiddeti doğuran etkenleri iyi incelemek gerekir. Kişinin aile yaşamı, eğitim durumu, sosyo-ekonomik seviyesi, psikolojik durumu, alkol ve madde kullanımı belirleyici faktörler olarak karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca içinde yaşadığı çevre, genel tutum ve inanışları, örnek aldığı rol modellerin tutum ve davranışları çok önemli etkenlerdir. Şiddet içinde büyümüş, çaresizlik yaşamış, kendisi ile hiç empati kurulmamış bir çocuğun sağlıklı bir yetişkin olması çok zordur. Bunun yanında toplumsal öğretiler ve kabuller de maalesef özellikle kadına yönelik şiddeti destekler niteliktedir. 'Kadının sırtından sopayı karnından sıpayı eksik etmeyeceksin, kocandır döver de sever de, eti senin kemiği benim, kadın kuyruk sallamasa erkek bakmaz' gibi söylemler şiddeti hak ve meşru göstermektedir."
Şiddet olaylarını engellemek, kadınları şiddetten korumak için yapılması gerekenleri şöyle sıralayabiliriz:
En önemli çözüm hukuki düzenlemelerle kadına, çocuğa, yaşlıya, hayvana şiddete, tacize, tecavüze gereken cezaları hafifletici sebepleri işletmeden, affı olmadan verilmesini sağlamak olmalıdır.
Aile kızlarına güvenmeli ve arkasında olduğunu hissettirmelidir. Erken yaşlardan itibaren çocuklara tüm canlılara karşı sevgi ve merhamet duygusunu aşılamalı ve anne babalar bu anlamda çocuklarına olumlu rol model olmalıdır.
Hiçbir şiddet olayını normalize etmemek veya üstünü örtmeye çalışmamak oldukça önemlidir. Şiddet, taciz, tecavüz mağduru kadın ve çocuklar için mutlaka destek grupları oluşturulmalı ve bu kişiler bu gruplara yönlendirilmeli.
Basın, medya ve sosyal medya mağdurları değil failleri teşhir etmeli böylelikle mağdur kişinin toplum içerisinde kendisini daha fazla kötü hissetmesine engel olunmalıdır.”
“Sosyal medya hayvanlara yapılan şiddet görüntüleri ile dolu. Araştırmalar da ortaya koymaktadır ki bir insan hayvana şiddet uyguluyorsa, canlıya merhamet duymuyorsa çok yüksek olasılıkla bir sonraki adımı insana aynı şekilde şiddet uygulamaktır. Şiddeti önleyecek en önemli duygular; sevgi, merhamet ve empati duygularıdır. Toplum olarak bu duygularımızın ciddi şekilde yara aldığını düşünüyorum. Giderek daha öfkeli bir toplum haline dönüşmekteyiz. Ayrıca bir diğer önemli noktada hayatı içeresin de ezilmiş, kötü muamele bir bireyin eline fırsat ve güç geçtiğinde bunu yaşadıklarının acısını çıkarmak istercesine kötüye kullanmasıdır. Kocasından dayak yiyen kadın çocuğunu disipline etmek için dayağa başvurabilmektedir. Bu da dayağı normalize etmektedir. Çocuğun gördüğü rol model, kadına şiddet uygulamanın normal olduğudur. Ayrıca anne babanın diğer insanlara, çocuklara, yaşlılara, hayvanlara, doğaya karşı davranışları çocuk için örnek olacaktır. Olumsuz örnekler ile büyüyen bir çocuğun yetişkinliğinde olumsuz davranışlar sergilemesi çok yüksek olasılıktır.
KADINA YÖNELİK ŞİDDET TÜM DÜNYANIN SORUNU
Avrupa’da 2014 yılında tamamlanan çok kapsamlı bir araştırmanın sonuçlarına dayanarak istatistikî bilgilere göre sadece Türkiye’de değil Avrupa’da ve tüm dünyada kadına yönelik şiddet çok ciddi boyutlarda.
HER 3 KADINDAN BİRİ ŞİDDET GÖRÜYOR
18-74 yaş grubundaki kadınlarla 28 Avrupa ülkesinde yapılan araştırmada toplam 42.000 kadınla çalışıldı ve her ülkeden ortalama 1500 kadın araştırmaya katıldı. Sonuçlara göre Avrupa’da her 3 kadından biri, hayatının bir döneminde şiddete maruz kalıyor. Bu oran, Avrupa’da 62 milyon kadının şiddet gördüğünü ifade ediliyor. Şiddet mağduru kadınların önemli bir çoğunluğunun yaşadığı şiddeti polise ya da diğer resmi makamlara bildirmediğinin de altını çizmek gerek.
Şiddet olaylarının daha az yaşandığı toplumlarda insanların doğal olarak daha mutlu olduğuna dikkat çekmek gerek. Şiddeti bireysel bir sorun olarak değil de toplumsal bir sorun olarak ele aldığımızda yapıcı sonuçlar elde elde edilebilir, refah seviyesi yüksek ve insan haklarına saygılı görünen ülkelerde bile şiddet oranlarının oldukça yüksek olmasının sebebinin de bu olduğu da bir gerçektir.
KADINI ŞİDDET VE YOKSULLIK VURUYOR
Çok yönlü işleyen, farklı bilim dallan tarafından inceleme konusu edinen şiddet olgusu azalmak yerine her geçen gün daha da yakıcı ve yıkıcı sonuçları olan bir sosyal problem olarak varlığını sürdürmektedir. Toplum çok geniş bir kavramsal ve kuramsal arka plana sahip olan şiddet olgusunu, bu eylemden en fazla zarar gören “kadına yönelik şiddet” olgusu ile sınırlandırarak ele almıştır. Şiddet olgusunun tanımından yola çıkılarak şiddet kavramının sınırları belirlenmeye çalışılmış; tanımlar çerçevesinde şiddet türlerinin neler olduğu ve özellikle kadına yönelik şiddet ile ilişkilendirilen fiziksel, psikolojik, ekonomik ve cinsel şiddet türleri hakkında bilgi verilmiş; şiddet ile erkek ve kadın arasında eşit olmayan güç ilişkileri, kadının toplumdaki konumu ve ataerkil yapı arasındaki etkileşime odaklanılmış; bu etkileşimden yola çıkılarak şiddetin kadın yüzü yani kadına yönelik şiddet, Türkiye’de yaşanan şiddet ve kadın cinayetleri üzerinden değerlendirilmeye çalışılmıştır.
SÜPER ANNELİK YIPRATIYOR
Kadınları en çok çocuklarının temel ihtiyaçlarını karşılayamama, karınlarını doyuramama (ya da yetersiz doyurma) eğitim ve giyim giderlerine yetememe gibi sorunlar üzüyor. Öte yandan, daha çok kentli anneleri ilgilendiren “süper annelik” kavramı da kadın ruh sağlığını olumsuz etkileyebiliyor. Kadınların pek çoğu gebeliğin ilk anından itibaren “varlığını çocuğuna adama beklentisi” altında eziliyor.
Gerçek yaşamda “süper anne” olamadığını düşünen birçok kadın kendini suçlu ve beceriksiz hissediyor. Annelikten beklenen ağır performans ve atfedilen mitler kadınların bu yük altında ezilip çok sayıda ruhsal rahatsızlıkla karşılaşmasına yol açabiliyor. Tüm bu nedenlerle çocuk bakımı ve bundan kaynaklanan sorumlulukları nedeniyle pek çok kadın ev yaşamına mahkûm olurken, erkekler kamusal alana çıkıp güç sahibi oluyor, sosyal yaşamı düzenliyor ve politika belirliyor.
KADINA YÖNELİK ŞİDDETİ ÖNLEMEK İÇİN NE YAPMALI?
Bir şiddet olayında suçu sadece failde görmenin son derece kolaycı bir tutumdur. Şiddeti doğuran etkenleri iyi incelemek gerekir. Kişinin aile yaşamı, eğitim durumu, sosyo-ekonomik seviyesi, psikolojik durumu, alkol ve madde kullanımı belirleyici faktörler olarak karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca içinde yaşadığı çevre, genel tutum ve inanışları, örnek aldığı rol modellerin tutum ve davranışları çok önemli etkenlerdir. Şiddet içinde büyümüş, çaresizlik yaşamış, kendisi ile hiç empati kurulmamış bir çocuğun sağlıklı bir yetişkin olması çok zordur. Bunun yanında toplumsal öğretiler ve kabuller de maalesef özellikle kadına yönelik şiddeti destekler niteliktedir. 'Kadının sırtından sopayı karnından sıpayı eksik etmeyeceksin, kocandır döver de sever de, eti senin kemiği benim, kadın kuyruk sallamasa erkek bakmaz' gibi söylemler şiddeti hak ve meşru göstermektedir."
Şiddet olaylarını engellemek, kadınları şiddetten korumak için yapılması gerekenleri şöyle sıralayabiliriz:
En önemli çözüm hukuki düzenlemelerle kadına, çocuğa, yaşlıya, hayvana şiddete, tacize, tecavüze gereken cezaları hafifletici sebepleri işletmeden, affı olmadan verilmesini sağlamak olmalıdır.
Aile kızlarına güvenmeli ve arkasında olduğunu hissettirmelidir. Erken yaşlardan itibaren çocuklara tüm canlılara karşı sevgi ve merhamet duygusunu aşılamalı ve anne babalar bu anlamda çocuklarına olumlu rol model olmalıdır.
Hiçbir şiddet olayını normalize etmemek veya üstünü örtmeye çalışmamak oldukça önemlidir. Şiddet, taciz, tecavüz mağduru kadın ve çocuklar için mutlaka destek grupları oluşturulmalı ve bu kişiler bu gruplara yönlendirilmeli.
Basın, medya ve sosyal medya mağdurları değil failleri teşhir etmeli böylelikle mağdur kişinin toplum içerisinde kendisini daha fazla kötü hissetmesine engel olunmalıdır.”