Komiteler
kadına yönelik şiddetin ve sömürünün kökünü kazmak için, bu eşitsiz ve adaletsiz
düzeni değiştirmek için kadınları kendi kararlarını vermeye çağırıyor!
Kalbi eşit ve özgür bir ülkede yaşamak için atan tüm kadınlara
çağrıda bulunan Komiteler, toplumsal yaşamın her alanında eşitlik için
taleplerini sıralıyor.
Gericiliğe
karşı mücadeleye!
Türkiye toplumu uzun yıllardır dinsel referanslarla yönetiliyor.
Dinin toplumsal ve kamusal hayatta belirleyici olması patronların ve onların
temsilcisi siyasi iktidarların işine geliyor. Böylece kararları daha az
sorgulanıyor, adalet arayışı "öbür dünya"ya erteleniyor.
AKP iktidara geldiği ilk günden beri sayısız gerici uygulamaya
imza attı. İmam hatipler yaygınlaştırıldı, ilkokullara zorunlu din dersleri
kondu, müftülere nikah kıyma yetkisi verildi. Muhalefetin alternatifi ise
giderek AKP’ye benzemekti. Bilim düşmanı, kadın düşmanı, sanat düşmanı
politikalara sessiz kalınarak bu suçlara ortak olundu.
Geçim sıkıntısı içindeki emekçilerin çocukları cemaat ve
tarikatlara mahkum edildi. Gericiliğin önü açıldı, gericilik güçlendikçe
kadınların hayatındaki baskı, zorbalık ve şiddet arttı. Kadının bedeni
nesneleştirildi, aklı aşağılandı. Kadın toplumsal yaşamdaki yeri ile değil,
anneliği ile yüceltildi.
Ama AKP cumhuriyetin aydınlanmacı karakteri ile ne kadar kavgalı
ise, kadınlar da ellerinden alınmak istenenden çok daha fazlasını kazanmaya o
kadar kararlı!
Bu nedenle gericiliğe karşı mücadelemizde olmazsa olmazlarımız
şunlardır:
● Toplumsal
yaşamın dinsel kurallar üzerinden tanımlanması ve sorgulanmasına son
verilmelidir.
● Tarikat
ve cemaatlerin örgütlenmeleri yasaklanmalıdır.
● Eğitimdeki
mevcut gerici müfredat uygulamasına son verilerek bilimsel temellerle
hazırlanmış yeni müfredatın uygulanmasına en kısa sürede başlanmalıdır.
● Zorunlu
din dersleri kaldırılmalı, tüm okullarda karma eğitim verilmelidir.
● İmam
hatipler kapatılmalıdır.
● Kadınların
dinsel kurallar gerekçe gösterilerek aileleri, sosyal çevreleri veya işyerleri
tarafından örtünmek zorunda bırakılmaları suç sayılmalıdır.
● Müftülerin
nikah kıyma yetkisi sonlandırılmalıdır.
● Sağlık
hizmeti sunumunda cinsiyet ayrımcılığı barındıran her türlü uygulama
yasaklanmalıdır.
Kadına
yönelik şiddete hayır!
Türkiye’de ve tüm dünyada artan kadına yönelik şiddetin ve kadın
cinayetlerinin kökeninde sömürü düzeni vardır. Aile içi şiddet ve istismar
sürerken ailenin kutsallığını dilinden düşürmeyen siyasetçiler vardır. Adalet
sağlayamayan hukuk sistemi vardır. Çalışma rejiminin patronların çıkarları için
kuralsızlaştırılması vardır.
Kadınların eşitlik ve özgürlük mücadelesini engellemek için siyasi
iktidarın sığındığı aile kurumunun güçlendirilmesi politikaları iki yüzlüdür.
Kadın cinayetlerinin önemli bir bölümü örf ve adetler gerekçe gösterilerek
işlenmektedir.
Kadınlar şiddetin ve sömürünün kökünü kazımak için mücadelede
kararlı! Bu nedenle;
● Şiddet
gören kadınlar için dayanışma evleri açılmalıdır. Bu dayanışma evleri
kadınların saklandığı değil, hayatlarının yeniden kurulmasında tüm toplumun
desteğinin sunulduğu yerler olmalıdır.
● Tecrit
edilecek olanlar şiddet görenler değil, şiddet uygulayanlar olmalıdır.
● Şiddet
uygulama eğiliminde olduğu saptanan kişiler bilimsel değerlendirmeler eşliğinde
şiddet önleyici bir programa alınmalıdır.
● Hukukta
erkeklere yönelik ayrımcılık ve iyi niyet okumaları suç kapsamına alınmalıdır.
● Kadınların
özgürlüklerini ve sosyal hayatlarını dini ve geleneksel dayatmalarla kısıtlayan
her türlü eleştiri ve müdahale suç sayılmalıdır.
● Bireysel
silahlanma yasaklanmalıdır.
Çalışma
yaşamında eşitlik için mücadeleye!
Kadınlar eğitim düzeylerindeki yükselmeye rağmen erkeklerden
belirgin olarak daha az istihdam ediliyor. Eşitsizlikler daha iş görüşmelerinde
başlıyor, kadınların medeni halleri, çocuk sahibi olma durumları işe alınıp
alınmayacaklarında belirleyici oluyor. Gebelik ve süt izinleri bahanesiyle
kadınların mesleklerinde ilerlemeleri engelleniyor. Aynı eğitim ve niteliklere
sahip oldukları halde aynı işi yapan kadınlara erkeklerden daha az ücret
veriliyor. Ekonomik krizlerde önce kadınlar işten çıkarılıyor.
Kadınlar düşük ücretleri ve işsizlikle tehdit edilmeyi kabul
etmiyor ve haykırıyor:
● Tüm
kadınların çalışma hakkı vardır. Devlet tüm vatandaşların çalışma hakkını
güvence altına almakla yükümlüdür.
● Aynı
işi yapan emekçiler cinsiyet, etnik köken, din ve mezhep farketmeksizin aynı
ücreti almalıdır.
● İşyerlerinde
kadın işçi sayısına göre değil, emekçilerin talepleri doğrultusunda kreş ve
emzirme odası açılmalıdır. Bu görevini yerine getirmeyen işyerleri
cezalandırılmalıdır.
● Emziren
annelerin süt izinlerini kullanmalarını engellemek suçtur.
Ebeveynlikte
adaletsizliğe hayır!
Yüzyıllardır çocukların beslenmesi, bakımı, sağlığı annenin görevi
olarak kabul ediliyor. Kadınların çocuk bakımı için işten ayrılması ya da yarı
zamanlı veya evden sürdürülen işlerde çalışması bir gereklilik gibi kavranıyor.
Gelirleri kreş ücretini karşılamayan ailelerde kadınlar eve mahkum ediliyor.
Çalışma hukukunda patronun işyerinde sadece belli sayıda çocuklu kadın çalışan
için kreş hizmeti verme yükümlülüğü tarifleniyor, çocuklu erkek çalışanları
hukuk hesaba katmıyor.
Oysa çocuklar bir toplumun geleceğidir, sağlıklı büyümeleri, iyi
bir eğitim almaları, mutlu olmaları ve geleceklerinin güvence altında olması
sadece ebeveynlerin değil, tüm toplumun sorumluluğundadır.
Kadınlar çocuklarıyla geçirdikleri zamanın yorgunluklarını
arttıran bir yük olmasını istemiyor. Çocuklarıyla geçirdikleri saatlerin
keyfine varmak, onlarla eğlenceli anılar biriktirmek istiyor. İşte bu nedenle;
● En
kısa sürede bir planlama eşliğinde her işyeri ve mahalleye ücretsiz kreş ve gündüz
bakım evleri açılması zorunludur.
● Çocuk
doğduğunda çocuk bakımı için ücretli izin hakkı sadece anne için değil baba
için de geçerli olmalıdır.
● Ücretli
ebeveyn izni sonrası anne ya da babanın işe dönüşü hukuki güvence altına
alınmalıdır.
● Doğum
kontrol ve kürtaj hizmeti ücretsiz sağlık hizmeti kapsamına alınmalıdır.
Toplumsal
yaşamın kadınların lehine düzenlenmesi için mücadeleye!
Çocukların bakımının yanı sıra hasta ve yaşlıların bakımı ve ev
işleri de kadına yüklenmiştir. “Kadın işi” olarak görülen her türlü ev işi
yüzyıllardır kadının emeğinin yoğun sömürüsüyle devam etmektedir. Kadınlar bu
tüketici iş yükü altında toplumsal yaşamdan koparılmaktadır.
Oysa
kadınların doğuştan gelen hiçbir özelliği onları ev işlerine yatkın yapmaz.
Teknolojinin böylesine geliştiği, işsizliğin bu kadar büyük bir problem olduğu
günümüzde kadınlar artık bu aptallaştırıcı işleri yapmayı reddediyor. Bundan
böyle hızla;
● Hasta
bakım evleri sayısı yeterli seviyeye çıkarılmalıdır.
● Yaşlılar
için toplumsal hayattan kopmadan yaratıcı faaliyetlerini sürdürebilecekleri
sosyal tesisler faaliyete geçirilmelidir.
● Ev
işleri, kadın erkek eşitsizliğinin yeniden üretildiği bir alan olmaktan
çıkarılmalıdır. Her mahallede çamaşırhaneler, ütü evleri, yemekhaneler vb.
kurularak ev işleri toplumsallaştırılmalıdır.
● Angarya
işlerin yokluğunda artakalan zamanın yaratıcı, kültürel ve sportif
faaliyetlerle geçirilmesi için her mahallede uygun mekanlar yaratılmalıdır.
Kadınların
eğitim hakkı için mücadeleye!
Bugün
pek çok yoksul ailenin çocuğu nitelikli eğitim alamıyor. Ebeveynler çocuklarını
bir gelecekleri olması umuduyla cemaatlere teslim ediyor. Eğitim kamusal bir
hizmet olmaktan çıkarılarak bireysel bir anlayışla yeniden inşa ediliyor. Bu
süreçte kız çocukları eğitimde giderek derinleşen eşitsizliklerden daha çok
etkileniyor. Çocuk yaşta ev işlerinde, çocuk bakımında geleneksel kadın
rollerini üstlenmek zorunda bırakılıyor. Çocuk yaşta evlendirilmeye, hatta anne
olmaya mecbur ediliyor.
Kadınlar
cumhuriyetin en önemli kazanımlarından biri olan eğitim alma ve meslek edinme
hakkından vazgeçmiyor! Eğitim haklarından artık feragat etmeyeceklerini
bildiriyor.
● 18
yaşına kadar kadın-erkek tüm bireylerin eğitimi zorunludur.
● Kız
çocuklarını okula göndermeyen aileler, psikologlar ve pedagoglar eşliğinde
ziyaret edilerek kızlarını okula göndermek üzere ikna edilmelidir. İkna
edilemeyen ailelerin kız çocuklarının eğitimi devlet güvencesinde olmalıdır.
● 15-18
yaş arası evlilikler ebeveyn izni olsa bile yasaklanmalıdır.
Nefret
suçlarıyla mücadeleye!
Kadına
dönük aşağılayıcı ifadeler bugün medyadan siyaset alanına, kültür sanattan
çalışma yaşamına kadar her alana yayılmıştır. Kadını değersizleştirici tüm bu
söylem ve davranışlar kadınların hayatını etkilemektedir. Kadınlar mesleklerini
seçerken, kararlarını alırken, hatta sokağa çıkarken bile ayrımcı dilin
etkisinde kalıyor. Ancak insanı değersizleştiren ve ayrımcılıkla aşağılayan her
türlü tutum nefret suçudur.
Kadınlar
artık nefret suçlarının hayatlarını etkilemesi istemiyor. Bu nedenle;
● Kadını
aşağılayan, nesneleştiren her türlü aşağılayıcı ifade için kamu davası
açılmalıdır.
● Erken
çocukluk çağından yüksek eğitime dek tüm düzeylerde eşitlikçi ve özgürlükçü bir
eğitim verilmesi zorunludur.
● Kültür
sanattan medyaya, akademiden siyasete, mahallelerden işyerlerine toplumsal
yaşamın her alanı ayrımcı, aşağılayıcı her türlü içerikten arındırılmalı,
eşitlikçi bir biçimde yeniden inşa edilmelidir..
Cumhuriyetin
kazanımlarına sahip çıkan bu ülkenin kadınları geleceğini ne emperyalizmin
çözüm önerilerine ne de yozlaşmış siyaset alanına bırakacaktır. Bu ülkenin
kadınları kendi geleceklerini kendileri belirleyecek, bunun için mücadeleden
vazgeçmeyecektir. Üstelik yalnızca şiddet ile değil, topyekün gericilikle,
emeklerini çalanlarla, eğitim hakkını gasbedenlerle, eşitsizlikten
nemalananlarla mücadele edecek, mutlaka kazanacaktır. İstanbul Sözleşmesi’nden
korkanların karşısına, nasıl bir ülke kuracağımızı gösteren kararlarımızla
çıkmanın zamanıdır.
Eşit ve özgür yarınların
kurulması için omuz ver, birlikte kazanalım!