FATMA DEMİRCİ… SON RESİMLERİNDEN BİRİNİN ÜZERİNDE ÇALIŞIRKEN…
YETENEKLER HEP KEŞFEDİLMEYİ BEKLER!
KARASULU PİCASSO
FATMA DEMİRCİ…
Hayatımız, tesadüflerle, ilginç buluşmalarla,
hayatın bize hazırladığı sürprizler ile şekillenir… Bir anne-babanın sevgileri ya da başka değerleri ile buluşması sonucu, onların bir ürünü olarak “Dünya’ya merhaba” der, yaşamdaki rolümüzü alır, sonuna kadar da başarı-başarısızlık vargeli arasında geçer ömrümüz… Ta ki, bize sunulan nefesimiz, rızkımız sona erene kadar…
Hepimizin gönül kuşu vardır… Daldan dala konar, sorumluluklarını yerine getirmek için de yaşamın tüm risklerini alır… O’nun için, önemli olan kendisi değil, O’nu verilen görev ve sorumluluklardır ve bunun için de “Hayır! Ben bunu yapmam!” deme şansını da yoktur…
O biliyordur ki, yaradılışının bir gayesi vardır…
Elbette… Zaman zaman; “Neden bütün bunlar benim başıma geliyor? Neden ben? Neden? Neden?” diye sorular da sorunlarımız olur… Sonrasında da; “Her şeyde bir hayır vardır… Yaşam sadece Dünyamız olsa… Bitmesini, hayata yeniden dört elle sarılmayı da isteyenlerimiz olur… Ama, önemli olan, rolümüz ne, ne için var edildik?” sorularının cevaplarını aramak, bulmak, öğrenmek değil midir?
Onlar kardeş.. Abla kardeş olarak, ikisi de sanat aşığı… tuval, firça, boya ve gerisi içlerinden geçenlerin şekil bulması… O nedenle.. ikisi de resim meraklısı…Bir ne yaparsa, diğeri de O’nu…
* * * * * * * *
Ünlü Ressam Picasso’nun yaşamından mini bir kesit…
Ünlü ressam evlidir… Ama, resim yapmaya o kadar tutkundur ki… Kendisini kontrol edemez ve insanı diğer sorumlulukları da umurunda bile değildir… Evlidir de… Mutlaka çocukları da vardır… Ama, ne evliliği, eşi, çocukları kendisini kaptırdığı resim yapma tutkusundan önde gelmez. Hatta, umurunda bile değildir… Zaman zaman evine de gelir… Üstelik, “Ne yediniz, ne içtiniz?” diye sormak aklına bile gelmemiştir… Ancak… Eşi hanımefendi o kadar sabır küpüdür ki… Her gelişinde, iyi karşılar, yıkar, paklar, tırnaklarını bile keser… Evinde yaptığı resim çalışmalarında da ortalığı toz duman eder… Eşi yine ayrı sabır ile ortalığı toplar, bez, kağıt, boyalı ne kadar atılacak şeyi varsa, atmaz bir yerde biriktirirmiş… Ve… Picasso yaşarken, fakir olarak yaşamış ve O’nu anlayan çıkmamış… Ama, eşi anlamasa da hep O’na sahip çıkmış…
Kimbilir belki de, eşi; “Benim eşimi yaradan, resim yapsın, hayranlarının beğenisine sunsun!” inancındadır…
* * * * * * * *
BAL SANAT VE RESİM SEVİNCİ…
Hüseyin Komite olarak, yıllardır, “Evlenene, ev yapana, çocuk sahibi olana ve bürosunu açana” 60x90 yağlı boya resim armağan ederim…
Ressamlıkla, sanatkarlıkla uzaktan yakından ilgim yok… Hatta, pek çok boya ve tuval ziyanlığı yaşar, Ay’a gitmek isterken, kendimi, evimin garajında bulurum… Ama, ortaya birilerinin beğendiği şekiller de çıkar… Bunu en bilenler de, hediyelerimi sahiplenen dostlarımdır…
Adapazarı Eski Reci Sokağı ya da Bahçıvan Sokak’ta uzun yıllardır dostluk yaptığım BAL SANAT’tayım…
Birkaç ihtiyacımı gidermek için pazarlık yapıyorum… Hatta, Batu ile adeta koyun pazarlığındayım… (Sağolsun… Sabrediyor…)
Orası benim yerim ama… Benim gibi bu işlerle haşır neşir olan binlerce Sakaryalının da hobi ve uğraş mekanı… O gün… FATMA DEMİRCİ ile tanıştığımız gündü… İnsan üç kız babası olunca, onlarla çabuk kaynaşabiliyor… Bu arada, üçüncü kişilere resimden, eserlerinden, ne kadar çok uğraş verdiğinden de söz ediyor.. Ben dinlemedeyim… Zira, birkaç gün önce, “Benim eşim resim yapıyor ağabeycim…” diyen bir kardeşimin iş yerindeyim… Siyah-beyaz kadar zıtlık… Oysa, üstadımız uzmanlığın üzerinde ralli yapıyormuş da benim yeni bilgi sahibi oldum… “Birkaç resim gösterebilir misin?” dediğimde de Serdivan AVM’de açtığı sergisinden birkaç resim gösterdi… Kendimi tarttım.. Resmen imrendim… O an için değerlendirmem; “süper ötesi…” oldu… O an, bütün tuvallere küstüm, renklere darıldım, fırçalarımla vedalaştım…
O modaydım… Genç bir bayanı da “hem dinliyorum, hem dinlemiyorum…” havasındayım…
“Herkes resim yaptığını iddia söyler de… Acaba siz de o herkes gibilerden misiniz?” diye lafa karıştım…
“Olur mu amcaaaaa? Gerçekten resim yapmayı çok seviyorum ve çabalıyorum…”
“ Ainesi iştir kişinin, lafa bakılmaz… Ben, gördüğüme inanırım, sözlerinizi de yabana atmam…” dedim…
Telefonunu çıkardı… Üç beş resim gösterdi…
Anladım ki, benim dilim, merakım, benim başıma olmadık dertler açmayı ilke edinmiş… Bir hafta da iki darbe olur mu? Akıllanmazsa, neden olmasın?
FATMA DEMİRCİ Karasulu… Gurbetçi çocuğu… Almanya’da doğmuş… (Benim kızım da –EMEL- Almanya’da olunca, bir başka yakın oluyor insan…
…)
Fatma’nın hayatı, her gurbetçi çocuk gibi… “Almanya’da yabancı, Türkiye’de ise Almancı” gibi…(Hani; Markel’in sevdiği Filistinli çocuk gibi…) Türkiye Sakarya Karasu’ya ailecek temelli dönüş yapıp burada yaşamaya başladık (28.02.1980 Almanya doğumlu. 8 kardeşten 6.çocuğum) Almanya’da ilkokul dönemimi geçirdikten sonra, burada İmam-Hatip Orta Öğretimi tamamladım. Başarılı bir öğrenciydim bu süreç içinde devletin burslu sınavlarına girip görsel sanatlar bölümünü kazandım… Fakat… Babamın engeliyle okuma hayatına son vermiş oldum. 29.03.1998 yılında eşim olan Engin Demirci ile tanışıp “güzel bir ömür”e adım atmış oldum . Bu evliliğimden 4 kız çocuğum oldu.” diyordu…
Bu fotoğrafı… Eşini ve kızlarının fotoğrafını çeken Fatma… Görüntü de “O”yok. Yine, önemli olan ailesi…
İnanamadım… Ama,hayat böyle bir şey işte… İnsana olmadık sürprizler yapar, olmadık yükleri sırtına verir… Bize düşen ise; DAYANMAKTIR… ZİRA, “KADERİMİZDİR” DİYE KABULLENİRİZ… Fatma’nın (Manevi kızım) yaşamı tam bir macera… İster; Muhterem Nur’un “Kırık Çanak” ya da Mel Gibson’un; “Cesur Yürek” yaşamlarını göz önüne getirin…
Fatma’ya kulak verelim mi?
“-2010 yılında eşimin aniden hastalanmasıyla, hem maddi-hem manevi büyük çöküşlere uğradık . Rahatsızlığı “kronik böbrek hastalığı”. Ailece, psikolojik olarak bozuntular geçirdik. Fakat... Benim desteğimle çocuklarım ve eşimi toparlayarak “hayatla nasıl baş edeceğimizi” gösterdim. İnternetleri araştırdım. Bu sayede eşime “özürlü raporu” çıkarttım, özürlü memur sınavına girmesini sağladım. Sınavdan 80 puan almasına vesile oldum. Eşim, “özürlü kadrosu”yla BİM Mağazas’nda iş sahibi oldu. Fakat eşimin aldığı “ücret ile geçimimiz” zorlaşmaya başladı. Benim de “bir şeyler yapmam gerektiği”ni düşünerek Karasu Belediyesi’nde düzenlenen kurslara gittim ve “Koskep Belgesi”ni aldım. “Bilgisayar ve Aile Psikolojisi Programı” adında eğitimler gördüm ve bir çok belgeler aldım. Ama… Eşimin “sürekli doktora gitmesi”yle çoğu hayallerim yüzüme kapı gibi kapandı. Şimdi ise; “aşık olduğum resim” yapmaya başladım. Sergiler açıp, “kazanç amaçlı eşime destek” olmak istedim. Bu sürede, ablam Elvan İspiroğlu ve ikizim olan Selma Demirci onlar da severek “resim yapıp, bana destek olmak” istediler. Bu süreçte, ablam Elvan İspiroğlu; “hem maddi, hem manevi desteği” oldu. Ablam Elvan’a yaşama bağlanmamıza verdiği destek ve moralden dolayı her zaman teşekkür ediyorum… İyi ki, Rabbim O’nu karşımıza çakırdı..”
“Fatma, farkında olmadan ünlü Jan Dark’ın rolünü üstlenmiş…”
Hepimiz hayallerimi ile yaşarız… Gerçek olsa da olmasa da “Kimsenin elimizden alamayacağı değerlerinimdir hayallerimiz…”
Fatma’nın da Dünya’sında, acılar, talihsizlikler, hüzünlü kolkola girip volta atarken, hayattan beklentilerini de beslemekten geri kalmamıştı…
“Ama… Hayalim resimlerimi bir gün sergilemek, paylaşmak ve insanlarda yaratacağı tepkileri görmekti… Fakat… Her şey engel oluyor. Hala, bu hayalimin gerçekleşeceği günün beklentisi içindeyim… Birgün, şans kapımı çalacak… Hem de üç kere… (Postacılar öyle yapardı ya…) Ben de açacağım… Her zamanki umutsuzluğumun etkisinde kalmış biri olarak… Oysa… İçim içime sığmıyor… Ama, kabullendik bir kere… Kaderimiz ise gereğini yapar, sabreder, devranın döneceğini de “bu alemde görürüz” diye bekliyorum… “Çok mu şey istiyorum?” diye de sormadan edemiyorum.”
YARI ŞAKA, YARI CİDDİ
HERKESİN KAPISINI MUTLULUK
BİR GÜN ÇALAR…
Hepimizin hayatı bir yaşam öyküsü…
Demirel’inki de, Özal’ın ki de, Erdoğan’ın ki de…
Hele onlar gibi, her gün göz önünde iseniz…
Birileri, yaşamınızdan hem kendisine, hem da yaşayanlara maddi-manevi katkılar sağlar…
Öte yandan, kıyıda köşede kalmış insanlar vardır…
Onların da karşılarına birilerini çıkarır…
* * * * * *
Günün birinde birine KAN lazım oldu….
Ben de “KAN bol” isteyene veririm…
Devlet hastanesine gittik… Kanımızı verdik, birkaç ünite daha lazımmış… Kan’a, KAN takası yapacağız…
Alıcı da para yok… Bizde de bir ünite var…
Sorunu bir şekilde çözdük…
Çıkarken biri seslendi;
“-Sn. Komite… Hadi, bu vatandaşı kurtardın, diğerleri ne olacak?”
“-Merak etmeyin! Bu vatandaşın yardımına beni gönderdi ise… Diğerlerinin yardımına da pek çok Komite gönderir… Siz endişe etmeyiniz!”
Dedim… Günü kurtarmıştık, hastayı da…
Her zaman, Kul sıkışmadan, Hızır yetişmezmiş…” derim…
* * * * * * *
Boya kim, tuval kim, resim kim… VE… işin garibi de ben KİMİM?
Bu sorunun yanıtını hala ararım…
Fatma kızım ile de bir vesile ile yollarımız kesişti…
Olayın ilginç yönü, gerçek bir senaryo, gerçek bir roman…
“Fakir mağrur olur!” derim…
Çünkü… Ben de bunu çok ama çok iyi bilirim…
O nedenle, bugün, “Allahımın bana verdiği her şeye, her vesile” ile teşekkür ediyorum…
O demişti ki;
“-Amca… Tek istediğim… Bir sergi açmak…”
O zaman aklıma, önce Zeki Toçoğlu geldi…
“Açarsın kızım… Merak etme… Senin gibi ekmeğini taştan çıkaran, ailesine sahip çıkanlara uzanan eller olur… Bunun başında da ZEKİ TOÇOĞLU gelir!” dedim…
Sevindi… Ama… Buruk…
İnanamadı…
Hayatının her günü bir darbe yiyen kişi, kim ne derse desin, söylenene inanamayabilir…
Hele hele, “söz verme”yi, insanlık, adamlık saymayanların olduğu günümüzde, elbette Fatma Demirci’nin bu hayallerini gerçeğe dönüştürmek, Başkanım için zor almasa gerek…
Belediye Kültür Dairesi, Serdivan AVM’deki dostu; Orhan Kocabıyık, ya da diğer sanat galerisi olan kurumlar eserleri sergileme özlemi içinde iken…
Yakında;
FATMA DEMİRCİ
KARASU KABAKOZ MH. SAKARYA KARASU
ADRESİNE, SEVİNDİRİCİ, UMUT VERİCİ HABERİN GELECEKTİR…
Kendime inandığım kadar, bunun geleceğine de inanıyorum…
HÜSEYİN KOMİTE
“Aramızdaki RABİA…”ya selam…