TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan 101 yılı geride bırakan mücadele tarihi, pandemi süreci, partinin geçtiğimiz günlerde yaptığı cephe çağrısı, seçimler ve pazar günü gerçekleştirilecek mitingle ilgili soL Haber Portalı'nın sorularını yanıtladı.
Okuyan'ın röportajı şöyle:
TKP bugün 101 yaşına bastı. Yanıtı belki sayfalar sürecek bir soruyu bugün sormazsak olmaz gibi geliyor: Bir asırlık mücadele ömrü bir yandan gurur vesilesi ama diğer taraftan da "işte kaç yıldır uğraşıyorsunuz, bir türlü olmuyor" diyenler için de bahane olmuyor mu? Bunu söyleyenlere ne yanıt verirsiniz?
Kapitalizm ya da genel olarak insanlar arası eşitsizliğin kaynağı olan sömürü ilişkilerinin hiçbir meşruiyeti olamaz, yoktur. Bir an için varsayalım ki dünyada ve Türkiye’de komünizm Komünist Manifesto’dan sonra, 170 yıl boyunca hiçbir etkiye sahip olmamış, işçi sınıfı hareketi her zaman güdük kalmış, Sovyetler Birliği ve diğer sosyalist ülkeler hiç kurulmamış olsun. Bugünkü, insana yakışmayan alçak toplumsal düzenin yıkılması için yine de kollar sıvanırdı... Yıkılması uzun sürdü diye emperyalist-kapitalist sistemi kabullenip ona boyun mu eğeceğiz? Kaldı ki, bir an için varsaydığımız doğru değildir, komünizm 1848’ten bu yana dünyayı etkileyen, hatta dünyanın gidişatında belirleyici öneme sahip bir ideoloji ve siyasi harekettir. Öyle olmasa onca yıl boyunca emperyalistlerin istihbarat örgütleri, medyası, akıldaneleri komünizmle mücadeleyi kesintisiz bir biçimde en temel görev olarak tanımlamazdı. Öyle olmasa, AKP Genel Başkanı her fırsatta “komünist oyunu bu” diye söze girmezdi.
Sovyetler Birliği yıkılıncaya kadar dünya iki blok, biri sınıfsız sömürüsüz bir toplumsal sisteme yol almaya çalışan diğeriyse eşitsizliklerin sürmesine çabalayan iki blok arasındaki mücadeleye tanık oldu. “Bir türlü olmuyor” lafına sığmayacak büyük başarılar var o dönemde.
Ve son olarak, bugün TKP de dahil olmak üzere, dünyanın birçok ülkesinde komünist partileri her gün daha fazla insanı “bu iş olur” iradesinin parçası haline getiriyor. TKP’ye katılanlar imkansızın değil, biricik seçeneğin gerçekleşmesine katkı koymak için bunu yapıyorlar. Aslında işin gerçeği şudur: Her gün daha açık bir biçimde görülmektedir ki bugünkü kapitalist düzen bir türlü dikiş tutmuyor, yeni ve çözülmesi imkansız sorunlar yaratıyor ve büyük bir hızla çürüyor. TKP kuruluşunun 101. yılında “yıkalım bu köhne düzeni” derken şaşırtıcı, garip bir şey söylemiyor. Tersine milyarlarca kişiyi yoksulluğun ve çaresizliğin içine kıstırmış akılsız ve zalim bir dünya düzeninin sonlanması için Türkiye’de üzerimizi düşeni yapmaya çağırıyor.
Aslında TKP 100. yaşını bir dizi etkinlikle kutlamaya hazırlanıyordu fakat pandemi bunların rafa kalkmasına neden oldu. TKP çok değişik, olağanüstü koşullarda mücadele etti bugüne kadar ama pandemi dönemi bunların dışında farklı bir deneyim olarak yerini aldı herhalde. Siz örgütsel ve siyasal olarak ne tür sonuçlar çıkardınız bu dönemden?
Çok fazla sonuç çıkardık. Eksikliklerimizi de gördük. Ancak salgının bize en fazla hatırlattığı şudur: İster deprem olsun, ister sel felaketi, ister orman yangını, ister pandemi, sermaye sınıfına karşı mücadeleyi bir saniye bile aksatmamak, insani ya da başka nedenlerle bu mücadelenin yoğunluğunu azaltmamak gerekiyor. Bu saydığım durumların hepsi kısa sürede yaşandı ve görüldü ki, enkaz altında kalan birini molozların arasından çıkarırken de, salgına karşı önlem listesi yayınlarken de, ağaçların üzerine sönmesi için su sıkarken de patronların kâr taksimetresi deli gibi çalışıyor. TKP bütün bu dönemde olanaklarının çok ötesinde bir dayanışma örgütlemeye çalıştı ve kimi örneklerde bu son derece başarılı, anlamlı sonuçlar verdi. Bu dayanışma kültürü her tür siyasi hesabın ötesindedir, gelişkin bir ahlakı temsil eder. Bunu daha da geliştireceğiz. Ancak bu kültürün para babalarına, sömürücülere boş bir meydan sunmaması için daha uyanık olacağız. Alçaklığa mola vermeyen bir düzen var karşımızda, çıkardığımız en önemli sonuçlardan biri budur.
Geçtiğimiz haftalarda yeni açılan parti binaları, semt evleri, işçi evleri duyurularını gördük. Partinin etkinliğinin az olduğu coğrafyalardaydı bunların bir kısmı... Türkiye solunun uzun yıllardır unuttuğu bir pratik belki de, mesela köy evleri görmeye başladık. Olağan koşullarda varlık gösterilmekte zorlanılan yerlerde pandemi koşullarında nasıl oldu da böyle adımlar atılabildi? Ve bunların kalıcı olacağını düşünüyor musunuz?
TKP her koşulda mücadelesini sürdürmekle yükümlü bir parti. Evet, pandemi bizi de çok etkiledi. Büyük medyada yer verilmeyen, düzen içi siyaset kanallarında yer almayan bir partinin gücü fabrikalardadır, işyerlerindedir, okullardadır, sokaklardadır. Ve insanlar arası doğrudan iletişimdir bizi güçlü kılan. Burada çok ciddi bir kısıt ortaya çıktı. Toplumsal mesafe kavramının kendisi bile başlı başına bir sorun. Fiziki mesafe salgında bir önlem olabilir ancak toplumsal mesafe kavramı, toplumsal bir varlık olan insanın ayarlarını bozmaya dönük bir saldırıdır. Bu koşullarda evet zorlandık ancak çaresiz kalmadık, çözüm ürettik, yeni araçlar geliştirdik. Kaldı ki, bizim semt evleri çalışmamız pandemiden önce bir ivme kazanmıştı, pandemide çok önemli olanaklar yarattı. TKP çok geniş bir coğrafyada kesintisiz bir faaliyet yürütüyorsa bunda birkaç yıldır sürdüğümüz sistemli çalışmanın etkisi büyüktür. TKP’nin birçok yerleşimdeki varlığı ve etkisi kalıcıdır ve kendisini daha güçlü bir biçimde gösterecektir.
Merak edilen bir soruyu sormak istiyorum. TKP geçtiğimiz günlerde bir açıklama yayınladı. Bu açıklamada "... siyasi güçlere devrimci cephe" çağrısı yer aldı. Bu çağrının zamanlaması ve neyi hedeflediği konusunda biraz daha ayrıntılı bilgi verir misiniz?
Daha açık ve ayrıntılı nasıl ifade edilir bilmiyorum. TKP bazı temel başlıklarda kendisi gibi düşünen başka devrimci özneler olduğunu biliyor. Düzen siyasetinden ve onun partilerinden tamamen bağımsız, emekçi halka dayanan, laikliği amasız fakatsız savunan, emperyalizme karşı tavizsiz bir duruş sergileyip bağımsız bir ülke isteyen güçleredir çağrımız. TKP ilk kez yapmıyor böylesi bir çağrıyı. Bu türden yaklaşımı olan da bir tek TKP yok. Ancak bu seferki çağrımız daha sade, daha sınırları netleşmiş, daha somut bir çağrıdır. Demek ki bunun için daha uygun koşullar olduğunu düşünmüşüz.
Çağrınız karşılık buldu mu? Böyle bir cepheleşme için "iyi haber" bekleyenlerin sayısı hiç de az değil. Ülkedeki mevcut siyasi taraflaşmanın kapsayamadığı çok geniş toplumsal kesimler var ve samimiyetle güçlü bir sol alternatifin istendiği görülüyor.
Bu çağrı TKP’nin konumunu, kararlılığını, samimiyetini bir kez daha sergilemek açısından anlamlı. Yoksa girişimler, temaslar zaten sürüyor. Dediğiniz gibi güçlü bir sol seçenek için koşullar uygun ve bunun karşılığı fazlasıyla var. TKP’nin üzerine düşeni yapacağından herkes emin olmalı. Biz TKP’nin kendi örgütsel ve siyasal etkisini artırması, bu doğrultuda yürüttüğü çalışmalar ile tutarlı ve ilkeli bir cephenin yaratılması arayışının birbirine güç vereceğini düşünürüz. Dahası TKP, dostlarının da güçlenmesini büyük bir içtenlikle arzu etmektedir. Zaten tersi bir zihniyetle herhangi bir mücadele ortaklığı oluşamaz.
Bu çağrının hedefinde seçimler de var mı?
Seçimlerin tek başına Türkiye’de toplumsal kurtuluşu sağlaması olanaksız. Örgütsüz bir halk sandıkta hep aldatılır, hep yenilgiye uğrar. Dolayısıyla bugün halkımıza dayatılan siyaset kanalları aslında halkı edilgenleştirmektedir. Bu anlamda merkeze seçimleri ya da kimi temsili kurumları koyan her strateji halk açısından fiyaskodur. Ancak seçimleri kapsamayan bir siyasi mücadele de olmaz. Seçimler her açıdan önemsenmelidir. Bunu içermeyen bir işbirliği ya da cepheleşmenin ne inandırıcılığı olur ne de bir başarı şansı.
Türkiye'nin başta yoksulluk ve gericilik olmak üzere neredeyse kronikleşmiş tüm sorunları şu an halkın üzerine yığılmış desek abartı olmaz. Ancak yine de iktidarıyla, muhalefetiyle herkesin dilinde seçimler, ittifaklar, pazarlıklar... Az önce seçim konusundaki yaklaşımınızı açıkladınız ama siz bu tabloyu nasıl yorumluyorsunuz?
Evet, bu soruya sanırım yanıt verdim. Biz bugünkü düzen siyasetiyle aynı dili konuşmuyoruz. Hiçbir açıdan. Milletvekili pazarlıklarını geçtik, şu anda 2023 sonrasındaki olası bakanlar kuruluna dair görüşmeler yürütülüyor. Şaka gibi… Halkla alay etmektir bu. Bugünkü siyaset kültüründe siyasetçiler kendilerini kaybedip ülkenin kaderini ellerinde tuttuklarını sanabilir ve “ben şunları bunları yapacağım” diye nutuk atabilir. Oysa paranın gücüne hizmet ettikleri oranda varlar. Emperyalist merkezlerin, patronların verdiği düdüğü öttürdüklerini bazen unutuyorlar.
Son yıllarda sokaklar durgun. Muhalefetin zaten sokakta siyaset yapmak gibi bir derdi yok, tam aksine... Pandemi de bahane oldu bu duruma. İktidar da bu durumu fırsat bilerek yasak koymakta hiç elini korkak alıştırmadı. TKP'nin mevcut koşulları zorladığı görülüyor, Haziran ayında Ankara'da bölgesel bir miting yaptınız, kadın, öğrenci, işçi eylemlerinde TKP'yi görüyoruz. Emekçilerin sokağı bırakmaması bir gereklilik mi, öyleyse sizce nasıl değişecek mevcut durum?
Bütün dünyada işçilerin, halkın mücadelesine yeni kısıtlamalar getirilmeye çalışıldığı bir dönemden geçiyoruz. Fazla uzun lafa gerek yok. Bunun normalleşmesine, kanıksanmasına izin veremeyiz. Bu anlamda yapılan her itiraz, yapılan her çıkış, halkın mücadele etme iradesini güçlendirmesi, ona enerji vermesi koşuluyla son derece anlamlıdır.
Pazar günü de bir miting hazırlığınız var. Genelde seçim sürecinde miting yapar partiler, siz niye şimdi miting yapıyorsunuz, TKP şu anda oy istemiyorsa neyin çağrısını yapıyor?
Sosyalizm mücadelesi süreklilik ister. Ülkenin durumu ortada, bizim kesintisiz bir biçimde emekçi halkın örgütlü gücünü artırıcı bir tutum içinde olmamız gerekiyor. Pazar günü saat 17.00’de İstanbul Kartal’da bir miting yapıyorsak bu tamamen halkın umudunu, örgütlülüğünü, enerjisini artırmak içindir.
TKP verdiği mücadeleye daha fazla kişinin katılmasını istiyor doğal olarak. Bu seçim dönemine bırakılamaz ki... Üstelik partimize son haftalarda ciddi bir katılım var, daha önce sola yüzünü hiç dönmemiş insanlar “ben de varım” diyor. Demek ki koşullar daha fazlası için uygun.
Bir de daha önceki yıllarda TKP saflarında olan ama çeşitli nedenler ayrılan dostlarımızın “nerede kalmıştık” diyerek partilerine dönmeye başladığını görüyoruz. Mitingimiz bu anlamda bir çağrıdır da. "Hiç boyun eğer mi insan" demiştik, boyun eğmeyen herkesi mitingimize bekliyoruz.