Sakarya Barosu Kadın Hakları Merkezi, 28
Eylül’de düzenlediği ve konuşmacı olarak; Türk Kadınlar Birliği Genel Başkanı
Av. Sema Kendirci Uğurman, Eşitlik İzleme Kadın Grubu Av. Hülya Gülbahar ve
Ufuk Üniversitesi Medeni Hukuk Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Özge
Yücel’in katıldığı Nafaka Çalıştayı’nın sonuç raporunu açıkladı.
Kadın Hakları Merkezi tarafından açıklanan sonuç raporunda:
NAFAKA
HAKKINA MÜDAHALE AYRIMCIDIR, TÜRKİYE ŞARTLARINDA CEDAW VE İSTANBUL SÖZLEŞMESİNE
AYKIRIDIR.
Kadınlar
aleyhine cinsiyet ayrımcılığı sebebiyle yoksulluk nafakasından en çok
kadınların yararlanması/ yararlanmak zorunda kalması nedeniyle nafaka hakkına
yapılacak müdahaleler kadınlar aleyhine DOLAYLI AYRIMCILIK oluşturur ve CEDAW
hükümlerine aykırı düşer.
Şiddet
döngüsünden kurtulamayan kadınlar üzerinde yoksulluk nafakası üzerinden mali
anlamda baskı ve tehdit yaratmak, şiddetle mücadeleyi etkisiz hale getirmek,
dahası şiddetle mücadeledeki pozitif yükümlülükleri ihlal etmek anlamına gelir,
İSTANBUL SÖZLEŞMESİNE aykırı düşer.
TÜRK MEDENİ KANUNU DÜZENLEMELERİ
TUTARLIDIR.
Nafaka
yükümlülüğünün dört farklı temeli vardır: mevcut evlilik birliğinin giderlerine
katılma yükümlülüğü (birlikte veya ayrı yaşarken), soy bağının doğrudan sonucu
olarak çocuğa bakma yükümlülüğü, önceki evlilik birliğine dayanan dayanışma
yükümlülüğü ve hısımlar arasında dayanışma yükümlülüğü.
Nafaka
yükümlülüğü, hangi ilişkiden kaynaklanırsa kaynaklansın kusurdan bağımsızdır.
Zira nafakanın temelinde hukuka aykırı fiil değil bakma veya dayanışma
yükümlülüğü vardır.
Yoksulluk nafakası TMK hükümlerine göre; boşanma yüzünden yoksulluğa düşülecek olması ile
boşanma sebebiyle nafaka alacaklısının daha ağır kusurlu olmaması gibi iki
temel koşula bağlanmıştır. KOŞULA BAĞLI Yoksulluk nafakası önceki evlilik
birliğine dayanan dayanışma yükümlülüğüne dayandığından nafakayı doğuran şart
ortadan kalkmadıkça sürer.
İrat
biçiminde ödenmesine karar verilen nafaka, alacaklı tarafın yeniden evlenmesi
ya da taraflardan birinin ölümü halinde kendiliğinden kalkar; alacaklı tarafın
evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğunun ortadan
kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi halinde mahkeme kararıyla kaldırılır.
Tarafların
mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde İRADIN
artırılması veya azaltılmasına karar verilebilir.
Yoksulluk
nafakası bir yıllık zamanaşımına tabi olduğu için nafaka yükümlüsünün görece
geçici bir süre için ödemeden güçsüzlüğe düşmesi halinde nafakanın kaldırılması
nafakanın bir daha istenememesine, bağlanmamasına yol açacaktır.
Bu
nedenle hâkime iradı sadece azaltma ya da artırma yetkisi tanınması yoksulluk
nafakasının amacı ve bağlı olduğu düzenlemeler dikkate alındığında tutarlıdır.
Anayasa
Mahkemesi önüne itiraz yoluyla gelmiş olan başvuruya ilişkin 17.05.2012 tarihli
kararında Yüksek Mahkeme şu sonuca varmıştır: “Evlilik birliğinde eşler arasında
geçerli olan dayanışma ve yardımlaşma yükümlülüğünün, evlilik birliğinin sona
ermesinden sonra da kısmen devamı niteliğinde olan yoksulluk nafakasının
özünde, ahlâki değerler ve sosyal dayanışma düşüncesi yer almaktadır. Yoksulluk
nafakasının amacı nafaka alacaklısını zenginleştirmek değildir. Yoksulluk
nafakasıyla, boşanma sonucunda yoksulluk içine düşen eşin asgari yaşam
gereksinimlerinin karşılanması düşünülmüştür.”
YOKSULLUK NAFAKASINA HÜKMEDİLİP
HÜKMEDİLMEYECEĞİ KONUSUNDA HAKİME TAKDİR YETKİSİ TANIMAK KADINLAR ALEYHİNE
DOLAYLI AYRIMCI BİR TUTUMDUR.
Boşanma
davasında hâkime tanınan takdir yetkisinin amacı kamu menfaatini korumak değil,
tarafların özgür iradesini olumsuz etkileyecek şartları dikkate alarak
tarafların menfaatlerini korumaktır.
Yoksulluk
nafakasında da korunacak bir kamusal menfaat yoktur, dolayısıyla geniş bir
takdir yetkisi gerektiren olgu da yoktur. Tarafların mali durumları nafakanın
yalnızca tutarının belirlenmesinde takdir yetkisini gerektiren bir değişkendir.
Buna
karşılık nafakaya hükmedilip hükmedilmeyeceği konusunda takdir yetkisi tanımak
kadınlar aleyhine dolaylı ayrımcı bir tutumdur, görünmez ve ücretlendirilmemiş
emeğin yol açtığı yoksullaşmanın ve işgücü kaybının görmezden gelinmesi
anlamına gelir.
Yoksulluk
bir insan hakları sorunudur ve medeni hukuk içindeki kazanımlardan yararlanıp
yararlanamayacağı konusunda takdir yetkisini gerektiren bir durum
bulunmamaktadır.
UYGULAMADA DAHA ÇOK KADINLAR YOKSULLUK
NAFAKASI TALEP ETMEKTEDİR.
Türk
Medeni Kanunu hükümleri yoksulluk nafakasını talep etme hakkını cinsiyet ayrımı
yapmadan tanımaktadır. Ev işleri ve çocuk bakımı konusunda toplumsal cinsiyet
rolleri ve kalıp yargıları, işe alımda gebelik ve çocuk bakımı sebebiyle
ayrımcılığa maruz kalma, eşit işe eşit ücret verilmemesi, kadınlara düşük ücret
verilmesi, kadınlara ev hanımlığı rütbesinin layık görülmesi, iş yaşamına girme
konusunda görünen ve görünmeyen engeller, baskılar ve şiddet, ev işçiliğinin kayıt
dışı ve ücretlendirilmeyen bir emek olması, dolayısıyla artı değer yaratması,
işsizlikten en çok kadınların payını alması gibi sebeplerle uygulamada
genellikle kadınlar yoksulluk nafakası talep etmektedir.
Türkiye taraf olduğu uluslararası
sözleşmelerde kadını güçlendirmeyi, korumayı, şiddeti önlemeyi ve her türlü ayrımcılığa
son vermeyi taahhüt etmiştir. Anayasanın 90. maddesi uyarınca bu sözleşmeler
kanun hükmündedir.
Nafakanın süreli hale getirilmesi
kadının mağduriyetini artıracak ve onu şiddet gördüğü ve mutsuz olduğu bir
evliliğe katlanmak zorunda bırakacaktır.
YOKSULLUK NAFAKASI KONUSUNDA YENİ BİR
YASAL DÜZENLEMEYE VE İÇTİHAT DEĞİŞİKLİĞİNE İHTİYAÇ YOKTUR.