Türkiye
çapında yüz binin üzerinde mühendis, mimar ve şehir plancısının katılımıyla
gerçekleştirilen 19 Eylül 1979 İş Bırakma Eylemi’nin 41. yılındayız. Ülkemizin
kalkınmasının ve büyümesinin en önemli dinamiklerinden biri olan teknik emeğin
birliğinin ve gücünün simgesi olan “19 Eylül TMMOB Mühendis, Mimar ve Şehir
Plancıları Dayanışma Günü” kutlu olsun.
70’li
yılların sonunda yaşanan derin ekonomik kriz karşısında mühendis, mimar ve
şehir plancılarının yaşadığı hak kayıplarını ve ücret adaletsizliklerini protesto
etmek için gerçekleştirilen iş bırakma eylemi, teknik elemanların üretimden
gelen gücünü en açık biçimiyle ortaya sermiştir. 19 Eylül 1979 TMMOB’nin
çağrısıyla gerçekleştirilen eylemle, maden ocaklarından enerji santrallerine,
fabrikalardan şantiyelere, kamu kurumlarından limanlara kadar pek çok iş
yerinde üretimin durdurularak, teknik elemanların yaşadıkları sorunlara dikkat
çekilmesi sağlanmıştı.
Bizler
için 19 Eylül 1979 İş Bırakma Eylemi, ülkesi için düşünen, planlayan, üreten
mühendis, mimar ve şehir plancılarının kendi öz güçlerinin farkına vardığı
tarihtir. Bu yüzden bu anlamlı gün, "TMMOB Mühendis, Mimar ve Şehir
Plancıları Dayanışma Günü" olarak kutlanmakta ve yeniden hatırlanmaktadır.
Sorunlarımız Derinleşiyor
19 Eylül İş
Bırakma Eylemi’nin 41 yılında, tüm dünyamızı etkisine alan bir virüs salgını ve
ülkemizde giderek derinleşen ekonomik krizle yüz yüzeyiz. Salgının toplumsal
yaşama ve çalışma hayatına etkileri, uzun süredir devam eden ekonomik krizin
toplumsal etkilerini ne yazık ki daha da arttırıyor.
Küresel
salgının ortaya çıkardığı en önemli gerçeklerden birisi, hastalıklarla
mücadelede ve gündelik hayatın sürdürülebilmesinde bilime ve tekniğe ne kadar
duyduğumuz ihtiyaç olmuştur. Bilimsel-tıbbi çalışmalara, teknik gelişmelere ve
teknolojik yatırımlara ayrılacak kaynaklar, insanlığın ortak geleceğinin
korunmasının biricik teminatı durumundadır.
Salgın
döneminden daha da derinleşen krizle birlikte birbiri ardına kapanan işletmeler
ve hızla azalan üretim nedeniyle geniş çaplı bir işsizlik ve yoksullaşma süreci
içine sürükleniyoruz. Yurtdışı kaynaklı sıcak para akışına dayalı büyüme modeli
sürdürülebilir olmaktan çıkmış, ülkemizi büyük bir borç batağı ve yüksek kur
şokuyla baş başa bırakmıştır.
Kriz, tüm
halkımızın olduğu gibi emeğiyle geçinen mühendis, mimar ve şehir plancılarının
da hayatını zorlaştırmaktadır. Kamusal yatırımların ortadan kalkması, kamusal
çıkarın göz ardı edilmesi, rant hırsının bilim ve tekniğin önüne geçmesi,
sermayenin ihtiyaçlarının halkın ihtiyaçlarının önünde tutulması gibi
nedenlerle yıllar boyunca mühendis, mimar ve şehir plancılığı emeğinin
değersizleştirilmiş olması, meslektaşlarımızı kriz karşısında tümüyle savunmasız
hale getirmiştir.
Siyasi iktidar, ekonomik krizle
mücadele konusunda başarısız olduğu gibi, halkı salgına karşı korumak konusunda
da yetersiz durumdadır. Her iki durumda da siyasi iktidarın önceliği, geniş
toplum kesimlerinin haklarını korumak değil, kendi çevresinde konumlanan bir
avuç sermaye grubunun çıkarlarını gözetmek olmuştur. Siyasi iktidar nasıl ki
daha önceki dönemde OHAL koşullarını toplum üzerindeki baskısını artırmak için
fırsat olarak kullandıysa, salgın koşullarını da yağma düzenini yaygınlaştırmak
için kullanmıştır. Devlet imkanları, halkın öncelikli sorunlarının çözümü ve
acil ihtiyaçlarının giderilmesi için değil, iktidarın güçlendirilmesi ve
örgütlü toplum kesimlerinin etkisizleştirilmesi için seferber edilmiştir.
Tek adam rejimi altında, “parti devleti” anlayışıyla yönetilen kamu
kurumlarında çalışan meslektaşlarımız, siyasi baskı ve sürgün tehdidi altında,
düşük ücret, kadro sorunu, özlük haklarının ihlal edilmesi, düşük ek
göstergeler gibi birçok sorun ile yüz yüzedir. Güvencesiz-sözleşmeli istihdam
modellerine yönelme, atamalarda liyakatin ortadan kalkması ve nihayet
hukuksuz-keyfi ihraçlar gibi nedenlerle kamudaki teknik personelin iş yükü
artarken, iş riski de giderek büyümektedir. Yandaş
konfederasyonla imzalanan enflasyona endeksli toplu sözleşmeler, şaibeli
enflasyon rakamlarıyla birleşince kamu emekçilerinin her geçen gün daha da
yoksullaşmasına neden olmaktadır.
Ekonomik kriz ve salgının olumsuz etkilerinin en fazla yansıdığı özel
sektörde çalışan meslektaşlarımızın tamamı büyük bir yoksullaşma ve işsizlik
tehdidiyle karşı karşıya durumdadır. Esnek çalışma, güvencesizlik, sağlıksız
çalışma koşulları ve reel ücret kaybı gibi sorunlar özel sektörde çalışan tüm
meslektaşlarımızın hayatını olumsuz etkilemekte, gelecek planı yapamaz hale
getirmektedir.
Birlikte,
Dayanışmayla…
TMMOB olarak salgın koşullarında derinleşen ekonomik kriz ve siyasi
iktidarın artan baskıları karşısında mesleğimizi, meslektaşlarımızın
çıkarlarını ve meslek örgütlerimizi korumak için mücadele ediyoruz. Mühendis, mimar ve şehir plancılarının mesleki hak ve çıkarlarını
korumak aslında tüm toplumun geleceğini korumak demektir. Çünkü bizim meslek
alanımız, toplumun ortak yaşamının üretimini ve devamlılığını sağlamaktadır.
Bizler bu anlayışla, mesleğimize ve meslektaşlarımıza sahip çıkarken, ülkemizin
ve toplumumuzun ortak geleceğine de sahip çıkıyoruz.
Meslek
alanımızı, meslektaşlarımızı ve ülkemizin geleceğini tehdit eden uygulamalar
karşısında sessiz kalmayacağız. Bizler mesleğimizi bilimden, üretimden ve
toplumdan yanan kullanan bir mücadele geleneğinin sürdürücüsüyüz. Bu anlayışla
TMMOB’nin bilim ve tekniği esas alan, kamu çıkarını savunan, eşitlik, özgürlük
ve demokrasiden yana tavrını korumaya devam edeceğiz.
Ülkemizin ve
meslektaşlarımızın dayanışmaya ve birlik içinde olmaya en fazla ihtiyaç duyduğu
bu dönemde, 19 Eylül Mühendis, Mimar ve Şehir Plancıları Dayanışma Günü’nü bir
kez daha kutluyoruz.
Yaşasın TMMOB
Örgütlülüğü!
Yaşasın
Mücadelemiz!
Salim AYDIN
MMO Sakarya Temsilciliği
Yürütme Kurulu Başkanı