Sakarya Üniversitesi Afet Yönetim Uygulama ve Araştırma
Merkezi’nin yayınladığı raporda aşağıdaki ifadeler kullanıldı:
“17 Ağustos 1999 İzmit-Adapazarı (M 7.5) ve hemen ardından
oluşan 12 Kasım 1999 Düzce (M 7.1) depremleri oluşturdukları yıkım nedeniyle
Türkiye’de yüzyılın felaketi olarak adlandırılmıştır. Bu depremler Kuzey
Anadolu Fay Zonu üzerinde oluşmuştur. Sakarya ilinin de içinde bulunduğu
Marmara Bölgesi’nde 3 kol halinde uzanan bu fay zonu önemli bir deprem
tehlikesine neden olmaktadır (Harita 1). Bölgede, son 1600 yıl içinde bölgede
büyüklüğü M 6.8 ve daha büyük olan 41 adet deprem meydana gelmiştir. 20. Yüzyıl
içinde büyüklüğü M 6.8 ve daha büyük 8 deprem ve büyüklüğü M=5.0 ve daha büyük
53 deprem meydana gelmiştir.
Kuzey Kol’un Doğu Marmara Denizi içinde kalan kısmı 1766
yılından beri bir deprem üretmemiş olup Marmara Bölgesi içinde Kuzey Kol
üzerinde 250 yıldır kırılmamış tek kesim ve bir sismik boşluk olarak özellikle
İstanbul için büyük bir tehdit arz etmektedir. Gelibolu yarım adasında oluşan
1912 Mürefte-Şarköy depreminin bile Adapazarı’nda küçük de olsa hasar
oluşturduğu ve yine Doğu Marmara Denizi altında ikincil bir fayın kırılması ile
oluştuğu tahmin edilen 1894 İstanbul depreminin Adapazarı’nda önemli
sayılabilecek hasar oluşturduğu dikkate alındığında Doğu Marmara Denizi
altındaki bu sismik boşluğun Sakarya’da hasar oluşturması uzak bir olasılık
değildir. Bununla birlikte, Geyve-Mekece-İznik hattından geçen Güney Kol büyük
olasılıkla en son 1419 depremi ile kırılmıştır. Bu fay Kuzey Kol’a göre çok
daha az hareketli bir fay olmasına rağmen uzun süredir sessiz olmasıyla M 7
büyüklüğü ya da biraz üzeri deprem üretecek enerjiye sahiptir.
Küresel ölçekte afet arşivler incelendiğinde en çok
tekrarlayan doğal afetler olarak seller/taşkınlar, kasırgalar ve depremler öne
çıkmaktadır. Türkiye’de geçen yıl meydana gelen 24 Ocak 2020 Sivrice-Elazığ ve
30 Ekim 2020 İzmir depremleri ve geçen bir yıllık süre içinde meydana gelen 22
Ağustos 2020 Dereli (Giresun), Temmuz 2021 Artvin ve Rize ve 13 Ağustos 2021
Ayancık (Sinop) ve Bozkurt (Kastamonu) selleri/taşkınları küresel afet
arşivlerinden çıkarılan bu sonuçların Türkiye için de geçerli olduğunun önemli
kanıtlarını oluşturmaktadır. Gerek sıralanan bu deprem ve taşkınlar gerekse
1999 depremleri sonrasında yaşananlar “Türkiye doğal afetlerin sıklıkla
yaşandığı bir ülkedir” gerçeğini ispatlamasının yanı sıra afet çalışmalarının
ve afetlere hazırlık konusunun Türkiye için ne kadar önemli olduğunu da
göstermiştir. Ayrıca, son yıllarda Türkiye’de ve diğer birçok ülkesinde yaşanan
orman yangınları çoğunlukla insan kaynaklı olarak oluşan yangınların da ciddi
ölçekte afet oluşturduğunu ortaya koymuştur.
Afet zararlarını nasıl azaltacağız. Dünya çapında afet
zararlarının azaltılmasına yönelik çalışmalardan zaman içinde öğrenilen husus,
çalışmalarda önceliğin afet sonrası “Kriz Yönetimi”nden çok afet öncesi “Risk
Yönetimi”ne verilmesinin önemli olduğudur. Yani afetler oluştuktan sonra
müdahale ve yaraları sarmadan çok afet öncesi alınacak önlemlerle ve yapılacak
çalışmalarla afet zararlarını azaltma yolunun seçilmesidir. Bu bağlamda
afet/risk yönetiminin bir unsuru olan “Afet Öncesi Eğitim” ve “Afet
Farkındalığı Oluşturma” çalışmalarının önemleri çok büyüktür. 1999 depremleri
sonrası kamuoyunda oluşan afet farkındalığının, 22 yıl içinde seviye kaybettiği
görülmektedir. Afet oluşturan tehlikelerin mevcudiyetinin zihinlerde tazeliği
korundukça, bu konularla ilgili çalışılmaların içerik ve kapsamlarının
güncellenip geliştirilmelerinin gerekliliği de anlaşılacaktır.
Gerek Sakarya ve çevresinde gerekse Türkiye ve yakın
çevresinde afet oluşturacak tehlikelerin belirlenmesi, afet farkındalığı
oluşturulması ve afet zararlarının azaltılması için uygun yerleşim ve inşa
tekniklerinin belirlenmesi ve öğretilmesi hususlarında Sakarya Üniversitesi’ne
bağlı Afet Yönetim Uygulama ve Araştırma Merkezi ile Yangın Uygulama ve Araştırma
Merkezi, Fen Bilimleri Enstitüsü Afet Yönetimi Programı ile Yangın ve Yangın
Güvenliği Programı ve İnşaat Mühendisliği Bölümü ile Jeofizik Mühendisliği
Bölümü faaliyetlerde bulunmaktadır. Gerçekleştirilen seminer ve bilimsel
konferans faaliyetleri ile afet farkındalığı oluşturma faaliyetlerinin yanı
sıra, bilimsel araştırmalarla afetler akademik olarak da çalışılmaktadır. Bu
çalışmaların sonuçları bilimsel makaleler, bildiriler ve raporlar olarak
bilimsel camiaya ve kamuoyuna duyurulmaktadır.
Sakarya Üniversitesi Mühendislik Fakültesi İnşaat
Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Osman SÖNMEZ danışmanlığında
ilimizde birçok farklı nokta için taşkın riskleri ve olası ekonomik zararlar
hesaplanmıştır. Çalışma yapılan sahalar arasında daha önce taşkınların meydana
geldiği Güney Sapanca havzasında yer alan Keçi deresi, Geyve ilçe merkezinde
geçen Karaçay Deresi, Akyazı ilçesinde yer alan Küçücek Deresi ve Kaynarca
ilçesi merkezinden geçen Seyren Deresi yer almaktadır. Bu derelere ait 100, 200
ve 500 yıl tekerrüre sahip yağışlar ve bu yağışlar sonucu oluşabilecek taşkın
debilerinin etkileri 2 boyutlu taşkın modellemesi ile tespit edilmiş ve ilgili
kurumlar ile paylaşılmıştır. Ayrıca, Geyve ilçe merkezinin memba kısmında kalan
ve yaklaşık 600 yıldır büyük bir deprem üretmemiş olan İznik-Geyve fay hattına
1,2 km mesafede yer alan Doğantepe Göletinin kısmen veya tamamen yıkılması
durumunda oluşabilecek taşkın riskleri, ekonomik zarar, etkilenebilecek
yaklaşık nüfus tespit edilmiştir. İnşaat Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof.Dr.
Emrah DOĞAN tarafından yürütülmekte olan Harita Genel Komutanlığı Araştırma
Projesi kapsamında İzmir ili Bergama ilçesinde yer alan Kestel Barajının
yıkılması durumunda oluşacak taşkın riskleri belirlenmiştir.
Taşkınların ana sebebi olan yağışların son yıllarda artış
eğiliminde olduğu, bu sebeple kısa sürede fazla miktarda düşen yağışların
taşkınlara sebebiyet veren DOĞAL faktörler olduğu bilinmektedir. Bununla
birlikte havzadaki ormansızlaştırma, geçirimli yüzeylerin (doğal zemin) yerini
geçirimsiz yüzeylere (beton ve asfalt vb.) bırakması düşen yağışın zemine sızma
miktarını azaltmakta ve akışa geçen hacmin artmasına sebep olmaktadır. Akışa
geçen miktarı drene edebilecek yağmur suyu şebekelerinin bulunmaması dere
yatağına ulaşan akış hacmini (Debi) arttırmaktadır. Dere yataklarının
bakımsızlığı sebebiyle yatağın dolu olması, taşkın taşıma kapasitesini
azaltmakta ve dere yatağından taşarak sel hadisesine sebep olmaktadır. Dere
yatağı üzerinde bulunan eksik mühendislik hizmeti almış sanat yapıları ve
köprüler de havzadan gelen rüsubat (tomruk, kaya dal ve atık vb. ) sebebiyle
tıkanıp taşkınları tetikleyen ve şiddetini arttıran en önemli İNSAN faktörü
olarak sayılabilir. Dere yatağından taşan suyun yıkıcı etkisi ise yine insan
faktörü olarak sıralayabileceğimiz dere yataklarına yakın yerlere yapılan
yapılaşma sebebiyle artmakta böylece büyük ekonomik kayıplar ve can kayıplarına
sebebiyet vermektedir. Ayancık (Sinop) ve Bozkurt (Kastamonu’da) yaşanan
sel/taşkın afetleri anlatılanların yaşanmış örneklerini oluşturmaktadır.
Bu sebeple özellikle Sakarya Nehrinin Sakarya il sınırları
içerisinde oluşturabileceği taşkın risk durumu ve Sakarya nehrine mansaplanan
derelerden özellikle ilçe merkezi ve meskûn bölgeler içerisinde kalmış dere ve
nehirlerin taşkın risk analizleri yapılarak etrafında yer alan riskli alanların
ve riskli yapıların tespiti yapılmalıdır. Son yıllarda taşkınların meydana
geldiği Geyve, Kaynarca, Karapürçek, Karasu, Hendek, Akyazı, Sapanca ve
Serdivan örnekleri bu afet için bir an evvel harekete geçilmesi gerektiğini
bizlere hatırlatıyor. Günümüzde artış gösteren yağışlar eğer gerekli tedbirler
alınmazsa daha sık karşılaşacağımız bir afet halini alacaktır.
Sakarya Üniversitesi (SAÜ) Yangın Uygulama ve Araştırma
Merkezi çalışmaları yangın algılama, ikaz, söndürme ve “yangın sonrası olay
yeri inceleme” şeklinde sınıflandırılmaktadır. Merkezde, onlarca akademisyen ve
yüzlerce araştırmacıyla yurt genelinde çıkan yangınların azaltılması ve
algılama-ikaz sistemlerini geliştirme yönünde projeler geliştirmektedir. Merkez
çalışmaları yangın sektörünü yerli ve milli teknolojilerle geliştirip dışarıya
yüksek teknoloji ürünleri satabilir hale getirmek amaçlamanın yanı sıra
yangınları çok hızlı şekilde algılayıp söndürmeyi de amaçlamaktadır. Yangınların
önlenmesi, algılama ve ikaz sistemleri ile azaltılması konusunda kurum ve
kuruluşlara danışmanlıklar verilmektedir. Ayrıca, Yangın Yönetim Merkezi
projesi hazırlanarak “Türkiye Yangınla Mücadele ve Koordinasyon Başkanlığı”
kurulumunda aktif rol almak hedeflenmiştir.
Jeofizik Mühendisliği Bölümü’nde gerek Türkiye’de gerekse
yakın çevresinde meydana gelmiş depremler araştırılmakta ve lisansüstü tezler
hazırlanmaktadır. Jeofizik Mühendisliği Bölümü, Afet Yönetim Uygulama ve
Araştırma Merkezi ile birlikte önemli depremler sonrasında saha gözlemleri
yapmakta ve raporlar hazırlamaktadır. Sığ zemin ve derin havza yapıların
özelliklerinin ve deprem yer hareketi üzerinde etkilerinin araştırılmaları
konusunda önemli bir akademik bilgi alt yapısı oluşturulmuştur. Jeofizik
Mühendisliği Bölümü gözetiminde Sakarya Üniversitesi Kampüsü içinde SAU1 isimli
deprem kayıt istasyonu 2012 yılından beri işletilmekte ve yerel, bölgesel ve
küresel ölçekte depremler kayıt edilmektedir. Yapılan bir protokol ile
istasyon, Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Bölgesel
Deprem-Tsunami İzleme ve Değerlendirme Merkezi’ne de gerçek zamanlı veri
sağlamaktadır.
Sakarya Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü Afet Yönetimi
ve Yangın ve Yangın Güvenliği lisansüstü programları ilk mezunlarını vermiş ve
yeni lisansüstü öğrencileri almaya devam etmektedir. Bu bağlamda afetler
akademik düzeyde çalışılmakta ve afet zararlarının azaltılması ve afet
farkındalığı oluşturulması hususlarında çaba harcanmaktadır.”