Doç. Dr. Cenk Yavuz, enerji krizinin bir numaralı
müsebbibinin insanoğlu olduğunun altını çizerek, Covid-19 salgınının da meseleyi etkilediğini
belirtti. Yavuz, “Pandemi sürecinde hem petrol hem de diğer enerji kaynaklarının
fiyatları ya azaldı ya da sabit kaldı. Ancak 2021'le birlikte yeniden başlayan
hayat ve iş döngüsü enerji talebini eskisinden de yukarıya taşıdı. Salgının
getirdiği alışkanlık ve ürün talep değişikliklerinin yanında, ölümlere karşı
artan nüfus enerji talebinde beklenenden fazla bir artışa sebep oldu. Tüm bu
faktörler sınırlı bir kapasiteye sahip dünyamızın fosil yakıt kaynaklarını daha
değerli hale getirdi” dedi.
Sürdürülebilir enerji yönetimi
Yavuz, az miktardaki kaynak, yükselen fiyatlar ve enerji
simsarlığının artışı için tek kurtuluşun "Sürdürülebilir Enerji
Yönetimi" olduğunu söyledi. Yavuz, “Sürdürülebilir enerji kavramı içine
hem yenilenebilir enerjiyi hem de fosil ve diğer yakıtları alan ve bunlardan
elde edilen enerjiyi daha doğru, verimli ve yerinde kullanmayı ifade eden bir kavram.
Dolayısıyla yeşil enerji dönüşümünün başı çektiği sürdürülebilir enerji
politikaları önce ülke sonra dünya bazında enerji krizinin en önemli çözümü
olacaktır. Devletlerin bu politikaları vatandaş bazında içselleştirmeyi
başarabilmesi ise sürdürülebilir bir döngünün oluşturulabilmesi için ilk
adımdır. İçselleştirme-Enerjinin Verimli Kullanımı-Tasarruf-Geri Dönüşüm fikrinin
benimsenmesi gibi temel bir politika bile enerji sorununu ciddi anlamda
azaltacaktır” dedi.
Enerji fiyatlarındaki artış kaçınılmaz
Son zamanlardaki enerji fiyat artışları üzerine de
değerlendirmelerde bulunan Yavuz, sınırlı kaynak ve yüksek talebin yüksek
fiyatları kaçınılmaz kıldığını ve iklim değişikliği sorunu tedarik yol ve
mekanizmalarının düzenini bozmaya devam ettikçe enerji fiyatlarının
sabitlenmesinin söz konusu olmadığını ifade ederek, devletlerarası politik
savaşların da doğrudan enerji fiyatlarını etkilediğini sözlerine ekledi. Yavuz,
“Örneğin son Ukrayna-Rusya krizi neticesinde Avrupa Birliği doğalgaz tedariki
genel olarak Rusya kaynaklı olduğu için doğalgaz ve ilintili enerji fiyatları
burada 2 ila 10 kat arasında zamlandı. Son günlerde sıkça duyulan ‘vanaları
kısmak’ deyimi Rusya'yı enerji pazarında kazanan, fosil kaynağı sınırlı olan
AB'yi ise ekonomik kaybeden konumuna sürükledi. İster istemez bu durum İran ve
Türki Cumhuriyetlerin doğalgaz fiyatlarını da dalgalandırdı. İklim
değişikliğinin getirdiği artan soğuk ve sıcak havalar elektrik enerjisini
talebini arttırdıkça, başka bir deyişle dünya dört mevsimden iki mevsime
düştükçe kaynakları elinde tutanlar piyasayı istedikleri gibi kontrol edebilme
yetisini fazlasıyla kazanmış oldular. Bilhassa lojistik, taşımacılık ve turizm
sektöründeki talep artışı da petrol fiyatlarını yukarı yönde dalgalandırınca
başta Arap ülkeleri olmak üzere petrol zenginleri servetlerini daha da büyütme
fırsatı yakaladılar. Tüm bunlar enerji sektörünün, aslında hiç olmaması
gerekirken, küresel bir para/ticaret döngüsünün parçası haline gelmesine sebep
oldu” şeklinde konuştu.
Yenilenebilir enerji kaynakları değerlendirilmeli
Yavuz, yenilenebilir enerji kaynaklarının tümünün enerji krizinin
bir çıkış kapısı olarak kullanılabileceğine işaret ederek, dışa bağımlılıktan
kurtuluş, öz kaynakların verimli kullanımı, iklim değişikliğine karşı savaşta
etkin mücadele için bu kaynakların iyi değerlendirilmesi gerektiğine vurgu
yaptı. Türkiye’nin coğrafi konumunun getirdiği avantajlar sayesinde güneş,
rüzgâr, hidrolik, dalga, jeotermal ve biyokütle enerjilerini üretmeye çok
elverişli olduğunu belirten Yavuz, bu noktada iki önemli sorun olduğuna
değinerek, “Birincisi, bahsi geçen enerji kaynakları için birçok temel malzeme
halen ithal olarak tedarik edilmekte. İkincisi ise, söz konusu kaynakların hiçbiri
anlık enerji cevabı bakımından %100 güvenilir değil. Hava kapalıysa ya da gece
saatlerinde güneş enerjisi elde edemiyorsanız, rüzgâr yoksa türbinleriniz
dönmüyor, kuraklıkla karşı karşıyaysanız barajlarınızı dolduramıyorsunuz,
denizlerde enerji üretilebilir dalgayı her an yakalamanız mümkün değil,
jeotermal kaynaklar kısıtlı, biyokütle için ise sürekli girdiyi bulmak her
zaman olası değil. Bunlar bir arada düşünüldüğünde tek bir kaynağın bu sorunun
çözümü olamayacağı, ancak ülke çapında geliştirilecek bir enerji politikasının
varlığı ve yenilenebilir enerji kaynağı santralleri için zorunlu kılınacak
enerji depolama birimlerinin kullanılabilmesi durumunda enerjide dışa
bağımlılığın ve kriz ortamının sona ereceği söylenebilir.” diye konuştu.
Yerli ve milli enerji üretimi
Yavuz, sürdürülebilir enerji yönetimi noktasında nükleer enerjiye
verilen önem kadar yenilenebilir enerji kaynaklarından elde edilen enerjiye ve
bunun için kullanılması gereken malzemelerin üretimine de önem verilmesinin
şart olduğunu ifade ederek şunları söyledi: “Enerji üretiminde devletin mutlaka
ağırlığı ve rezervi olması gerekir. Devletin piyasa şartlarını belirlediği bir
ortamda enerji ve fiyat spekülasyonlarının yapılması mümkün olamayacağı için
yerli ve milli enerji üretimi istenen standart ve miktarlarda yapılabilecektir.
Güneş enerjisi sektörünün gelişmesi için mevcut şart ve desteklerin ümit verici
olduğunu söylemek ne kadar doğruysa devletin bu alanda hem malzeme hem enerji üreticisi
konumuna soyunmasının enerji bakımından bağımsız Türkiye’yi oluşturmak için en
doğru strateji olacağını söylemek o denli doğru olacaktır. Sürdürülebilir
enerji yönetimi ancak devletin tam hâkimiyeti ile mümkün olabilir.”