İbn Batta (r.âleyh) diyor ki; “Bundan sonra Resûlullâh (s.a.v.)’in Ashâbı (r.a.e.) arasında geçenler hususunda uzak dururuz. Nitekim onlar Peygamber (s.a.v.) ile beraber savaşlara katılmış, fazîlette insanları geride bırakmışlardır. Allâh (c.c.) onları bağışlamış, onlar için bağışlanma dilemeyi ve kendisine onların sevgisiyle yaklaşılmasını emretmiş, bunu peygamberinin dili ile farz kılmıştır.
Allâh (c.c.) onların ne yapacaklarını, birbirleriyle savaşacaklarını biliyordu. Şüphesiz onları diğer insanlardan üstün kılmıştır. Zirâ hata ile ve kasten yaptıkları, aralarında geçen hadiseler onlardan affedilmiştir. Bu ümmetin seçkin âlimleri anlattığımız şekil üzere ittifak etmişler, bunlara bakmanın ve dinlemenin yasaklanması görüşünde olmuşlardır. Bu rivayetler hadiseleri bir araya getirme talebinden sakındırmışlardır. Onlardan bu işi yapanlar hakkında çeşitli lâfızlarla bunun çirkinliğini belirten sözler rivâyet edilmiş, onlar bu hadiselerin rivâyet edilmesine ve bunları dinlemeye karşı çıkmışlardır.” Ömer Bin Abdulaziz (r.âleyh)’e Sıffîn ve Cemel savaşları sorulduğu zaman şöyle derdi; “Allâh (c.c.) ellerimizi ona bulaştırmamıştır, biz de dilimizi bulaştırmayız.”
El-Hallal; Ebû Bekir el-Mervezî’den rivâyet ediyor; “Biz askerde idik. Halife’nin Yakub adlı bir elçisi gelmişti. Ebû Abdullah’a dedi ki; “Ey Ebû Abdullah! Ali ile Muaviye arasındakilere ne diyorsun?” Ebû Abdullah dedi ki; “Ancak güzel şeyler söyleriz. Allâh (c.c.) hepsine de rahmet eylesin.”
(İbnu Hacer el-Askalânî, el-İsabe (Seçkin Sahabeler), s.28-29)
Mevlâna Takvimi