Dünyada gelir ve kaynak dağılımındaki adaletsizlikler nedeniyle milyonlarca insan açlık çekmekte, sağlıklı gıdaya ulaşamamakta, savaş ve felaketlerin en ağır sonuçlarını yaşamak zorunda bırakılmaktadır.
Ülkemizde ise son dönemde artan kamu borcu, yüksek enflasyon, yüksek döviz kuru gibi ekonomik verilerin işaret ettiği artan işsizlik ve yoksulluk ile birlikte kişi başına düşen milli gelirin ciddi oranda düştüğü büyük bir ekonomik kriz yaşanmaktadır.
Uluslararası Demokrasi ve Seçim Destek Kurumu'nun (IDEA) “Demokrasinin Küresel Durumu 2020 Raporu”nda Türkiye, sosyal haklar ve eşitliğin sağlanması açısından maalesef dünya ortalamasının oldukça altındadır. Özellikle Covid-19’un etkilerinin ölçüldüğü verilerde, sosyal haklar ve eşitlik bakımından ülkemiz endişe verici bir gerileme yaşamaktadır.
Ülkemizde gelir dağılımındaki adaletsizliğin gittikçe artması ve zengin ile fakir arasındaki makasın her geçen gün hızla açılması nedeniyle eğitim-öğretim, sağlık ve çalışma hayatı başta olmak toplumsal hayatın her alanında derin eşitsizlikler meydana gelmesi üzüntü vericidir. Nitekim Türkiye’de kamu kaynakları, iktidar tarafından imtiyazlı gruplara sosyal adalet ve eşitlik ilkesine aykırı bir şekilde paylaştırılmaktadır.
Milli Eğitim Bakanlığı uzaktan eğitime geçildiğini açıkladığında evinde bırakın bilgisayarı ve interneti, televizyonu dahi bulunmayan vatandaşlarımızın ancak farkına varılabilmiştir. Okul çağındaki çoğu çocuğumuzun maddi imkân ve teknolojik altyapı-ekipman yoksunlukları nedeniyle eğitime ulaşamaması sosyal adalet ilkesinin yok sayılmasının açık bir kanıtıdır.
Dünya çapındaki bir salgın döneminde sağlık alanında dahi statü, makam ve benzeri imtiyazlara öncelik verilmesi ve böylesi olağanüstü bir dönemde dahi bu imtiyazlardan vazgeçilmemesi iktidar sahiplerinin ahlaki sorumluluklarını nasıl bir kenara bırakabildiklerinin en bariz örneklerindendir. Covid-19 testi ve aşısı için imtiyazlı parti, kurum ve kişilere tanınan ayrıcalıklar hâlâ hafızalardadır.
Sosyal adaleti tesis etmeksizin toplumsal barışın ve refahın tesisini beklemek hayalden ibarettir. Adaletin ve denetimin olmadığı bir çalışma hayatında, iş kazalarının engellenemediği, iş sağlığı ve güvenliğinin ciddi yasal uygulamalarla güçlendirilmediği, insan hayatının hiçe sayıldığı ve hiçe sayanların da karşılığını bulmadığı ve nihayet ekonomik ilerlemenin getirilerinin adaletli şekilde paylaşılmadığı bir düzende kimsenin huzurlu olması beklenemez.
Tüm bu sorunların çözümü, ILO ve AB standartlarına uygun şekilde sendikal mevzuatların yeniden düzenlenmesi, çalışanların haklarının güvence altına alındığı, engellilerin, gençlerin ve kadınların pozitif ayrımcılığa sahip olduğu, insan onuruna yaraşır bir çalışma hayatının ve adil paylaşımın temin edileceği bir düzenin yeniden meydana getirilmesi ile mümkündür.
DEVA Partisi olarak hedefimiz sosyal devlet ilkesiyle, rekabetçi ve özgürlükçü ekonomik yapıyı uyumlu şekilde bir araya getirmek ve sosyal eşitsizlikleri ortadan kaldırarak toplumun tüm kesimlerinin temel ihtiyaçlarını rahatlıkla karşılayabilecekleri, tüm vatandaşlarımızın insan onuruna yaraşır bir hayat sürdüğü ve kimsenin hak ettiğinden fazlasını almadığı bir sosyo-ekonomik düzenin temellerini atmaktır.