SUBÜ Deprem Çalışmaları Uygulama ve
Araştırma Merkezi tarafından İzmir Depremi’ne yönelik olarak hazırlanan deprem
raporu yayımlandı. Raporda yönetmeliğe uygun olmadan yapılan binalar ile
kontrolsüz tadilat ve tamirat yapılan binaların yıkıldığı ve ağır hasar gördüğü
tespiti öne çıkıyor.
Sakarya
Uygulamalı Bilimler Üniversitesi (SUBÜ) Deprem Çalışmaları Uygulama ve
Araştırma Merkezi (DAMER) tarafından, merkez üssü İzmir’in Seferihisar ilçesi
açıkları olan 6,6 büyüklüğündeki depremin ardından bölgede gerçekleştirilen
gözlem ve incelenmeler neticesinde hazırlanan rapor https://damer.subu.edu.tr/ adresinde
yayımlandı. Konuya ilişkin bir basın açıklaması yapan SUBÜ Rektör Yardımcısı
Prof. Dr. Naci Çağlar ve DAMER Müdürü Dr. Öğretim Üyesi Osman Kırtel, merkezin
hazırladığı deprem raporunu değerlendirirken, Sakarya için belirledikleri
önerileri paylaştı.
Güçlendirme
yeterli olmayabilir
Yıkılan
ve ağır hasar alan yapıların çoğunun Bayraklı ilçesinde olduğunu vurgulayan
SUBÜ Rektör Yardımcısı Çağlar, “Bu yapıların tasarımında kullanılması gereken
en büyük yer ivmesi ise 0.400g civarında iken bölgede ölçülen yer ivmesi 0,108g
olarak belirlendi. Bu bize bölgedeki yıkım ve hasarların yapı kalitesi ile
ilgili olduğunu gösteriyor. Deprem esnasında tamamen göçerek yıkılan binalar
dikkate alındığında, bu binaların 2000 yılı öncesinde inşa edildiğini ve düz
donatı ile birlikte çok düşük kalitede beton kullanıldığını gözlemledik.
Marmara Bölgesi’nde 2000 öncesi inşa edilmiş olan 3 bin binadan karot alınarak
yapılan bir araştırmada beton dayanımı 8-10 MPa (mega paskal) civarında
bulunmuştu. 2000 yılı öncesi inşa edilmiş binaların tamamının riskli olduğu
söyleyemeyeceğimiz gibi 2000 yılından sonra yapılan yapıların tamamının da
güvenli olduğunu söyleyemeyiz. Genel olarak ise 2000 öncesinde deprem güvenli olmayan yapıların daha
yaygın olduğunu, 2000 sonrası yapılan yapılarda ise deprem güvenli yapıların daha yaygın olduğunu ifade edebiliriz. 2000
öncesi yapılarda düz donatı kullanılmış ise beton dayanımı belirleyici
olmaktadır. Dolayısıyla beton dayanımı 10 mega paskal ve altında olan binalarda
güçlendirme uygulaması yerine bu binaların yıkılarak yeniden yapılması daha
doğru bir seçenek olacaktır” ifadelerini kullandı.
En büyük önlem
dayanıklı yapı
Herhangi
bir deprem sonrası taşıyıcı
elemanlarında az ya da çok hasar oluşmuş yapıların detaylı bir şekilde
incelenerek mutlaka güçlendirilmesi ya da yeniden inşa edilmesi gerektiğini
belirten Çağlar, “Çünkü bu hasarlar, yapının depreme karşı yeteri kadar güvenli
olmadığının göstergesidir. Hasarların onarılmaması ve yapının güçlendirilmemesi
durumunda yapı, olası bir depremi çok daha kötü şartlarda karşılayacaktır. 1967
depremini hasarsız olarak atlatan birçok binanın 1999 depreminde yıkıldığını
unutmamalıyız. Ülkemizde mevcut yapı stokumuzun depremlere hazır olmadığı
gerçeği geçmiş depremlerde olduğu gibi İzmir Depremi sonrası yapılan
incelemelerde de ortaya konuldu. Türkiye’de depremlerde meydana gelen can
kayıplarının hemen hemen tamamı yapıların hasar görüp yıkılmasından
kaynaklanıyor. Bu nedenle deprem zararlarını azaltmada en önemli adım, mevcut
yapıları depreme karşı güvenli hale getirmek ve yeni yapılacak binaları depreme
dayanıklı olarak inşa etmektir.”
Bina sahibi
binasını tanımalı
Depreme
hazırlık noktasında yetkililerin görev ve sorumluluklarının yanı sıra bina
sahiplerinin de sorumlulukları bulunduğunun altını çizen Çağlar, “Vatandaşlarımız
yaşadıkları konutların depreme karşı güvenliğinin belirlenmesi konusunda
bireysel olarak da gerekli adımları bir an önce atmalılar. Bu amaçla
vatandaşlarımız, öncelikle içinde yaşadıkları binanın projelerini temin ederek
işe koyulabilirler. Projelerini temin etmeleri durumunda, binanın kaç yılında
yapıldığı, hangi deprem yönetmeliğine göre yapılmış olması gerektiği, çelik
sınıfının ne olduğu ve beton sınıfının ne olması gerektiği gibi temel bilgileri
öğrenebilirler. Ayrıca başta hazır beton kullanılıp kullanılmadığı olmak üzere yapılarının
inşa sürecini bilmeleri ve kullanım süresi boyunca yapıya bir müdahale yapılıp
yapılmadığı konusunda da ilgili araştırmaları yapmaları faydalı olacaktır. Bu
ön bilgi doğrultusunda en azından ‘bilgi amaçlı’ olarak binalarının mevcut
durumunu uzmanlara başvurarak öğrenmeleri gerekir.”
Deprem
senaryosu şart
Marmara
Bölgesi’nde ve İstanbul’da yaşanacak şiddetli bir depremin Sakarya’yı derinden
etkileyebileceğini söyleyen Çağlar, “Aktif bir deprem kuşağı üzerinde bulunan
şehrimiz için deprem senaryosu çalışmalarını vakit kaybetmeden yapmalıyız.
Yerel yönetimlerin planlama yapabilmeleri için deprem tehlikesi ve buna bağlı
olarak mevcut yapı stoku, ulaşım yapıları ve altyapılarda oluşabilecek riskleri
bilmeleri gerekir. Bunun için de öncelikle bina, ulaşım yapıları ve altyapı
envanterini bilmeleri gerekir. Depremler olmadan önce, yerleşim yerlerimizin
yaşanması muhtemel bir büyüklükteki depremden ne ölçüde etkilenebileceğini,
mevcut yapı stokumuzun ve ulaşım hatlarımızın ne kadarının güvenli olduğunu,
oluşabilecek hasarın büyüklüğü ve güvensiz yapıların hangi bölgelerimizde
yoğunlaştığını ancak deprem senaryoları ile belirleyebiliriz. Deprem öncesi
zorunluluk arz eden iyileştirme çalışmalarının planlanmasında ve bir depremin
meydana gelmesi durumunda yapılacak işler ile alınacak önlemlerin
planlanmasındaki en etkin araç deprem senaryo çalışmalarıdır.”
Yönetmeliğe
uygun yapılar ayakta kalıyor
Marmara
Depremi’nin bir milat olduğunu ve bu deprem sonrasında birçok önemli adımın
atıldığını kaydeden DAMER Müdürü Dr. Öğretim Üyesi Osman Kırtel, “Nervürlü
donatı ve hazır beton kullanımının yanı sıra zemin etüdü yapılması ve yapı
denetim uygulaması da 1999 sonrasında zorunlu hale getirildi. Bu nedenle genel
olarak 2000 öncesi inşa edilmiş olan binaların daha riskli olduğu söylenebilir.
Aslında 1975 Deprem Yönetmeliği ve sonrasında yapılan herhangi bir bina inşa
edildiği tarihteki deprem yönetmeliklerinin minimum kriterlerine uyularak
yapılmış ise o binada toptan göçme beklemiyoruz. Çünkü her ne kadar 1975 Deprem
Yönetmeliğinde nervürlü donatı kullanımı zorunlu olmasa da; deprem güvenliği
açısından etriye sıklaştırılması yapılması, deprem tehlikesinin yüksek olduğu
bölgelerde minimum beton basınç dayanımının 18 MPa (mega paskal) olması gibi
tanımlı parametrelere uyulması can ve mal kayıplarını büyük oranda
azaltmaktadır. İzmir Depremi ve daha önceki depremlerin etkilediği yapılardan
1975 Deprem Yönetmeliğine uygun yapılan yapıların çoğunluğunun depremleri hasar
almadan ya da az hasarlı olarak atlattıklarını görüyoruz. Tanımlanan kriterlere
göre yapılan yapıların hasar almadan veya yıkılmadan bu depremleri
atlatabileceğini ülkece test etmiş oluyoruz. Bu nedenle depremler sonucu
meydana gelen can ve mal kayıplarının çoğunluğu aslında teknik olarak bilinen
ve tanımlanmış olan kriterlere tasarım ve/veya inşa aşamasında uyulmaması veya
yapının kullanım süresi içerisinde yapıya kontrolsüz müdahalelerde bulunması
ile açıklanabilir” diye konuştu.
Kontrolsüz
tadilatlar yıkıma neden oldu
Türkiye’de
yaşanan birçok deprem sonrası yapılan incelemelerde yıkılan ve ağır hasar alan
yapılarda karşılaşılan yetersizliklerin hemen hemen tamamıyla İzmir’de de
karşılaştıklarını aktaran Kırtel, “Karşılaşılan hasar tipleri ve hasar
nedenleri açısından yeni bir durum söz konusu değil. Daha önceki depremlerde
olduğu gibi bu depremde de taşıyıcı elemanlarda yetersiz donatı
detaylandırılması, seyrek etriye kullanımı ve kritik bölgelerde etriye
sıklaştırması yapılmaması, kötü kalitede beton kullanımı ve işçilik hataları
gibi sorunlar olduğunu belirledik. Dolayısıyla hem tasarım hem de inşaat
aşamalarında mühendislik hizmetinin yeterli seviyede alınmadığı ve ayrıca
gerekli denetim ve kontrollerin yeterince yapılmadığı sonucu bir kez ortaya
çıktı. Deprem bölgesinde incelenen yıkılan ve ağır hasar gören binaları hemen
hemen tamamında standart ve yönetmeliklere uygun olmayan beton kullanıldığını
gözlemledik. Betonun üretiminde herhangi bir standart gözetilmediğini ve düşük
dozajlı olarak üretildiğini tespit ettik. Zemin katlardaki yumuşak/zayıf kat
oluşumu ile taşıyıcı elemanlarda yapılan kontrolsüz tahribat ve tadilatlar
kısmi göçmelerin ve binaların yıkılmasının sebeplerinden. Ayrıca binalarda çok
büyük kapalı çıkmaların olması da dikkat çekici unsurlardan.”