Tablo
böyleyken, Türkiye Komünist Partisi bu sürecin daha önce defalarca yaşandığı
gibi birkaç safranın atılması ve halka karşı suç işleyen mekanizmaların
cilalanarak aklanmasıyla sonuçlanmaması için "yeter artık" diyen
herkesi sorumluluk almaya çağırdı.
TKP'nin
yayımladığı açıklamanın tamamı şöyle:
Cinayetten
uyuşturucu kaçakçılığına, gazete baskınından siyasi şantaja varıncaya kadar bir
dizi suçla ilgili üst düzey devlet ve hükümet görevlileri ile iktidar nezdinde
itibarlı bazı şahıslar hakkında ağır suçlamalar bir kez daha gündeme gelmiştir.
Bu
suçlamaların önemli bir bölümü yeni değildir. Türkiye’de toplumun geniş bir
kesimi, uzun süredir yetkili ve etkili isimlerin uyuşturucu kaçakçılığı, siyasi
cinayetler ve yolsuzluklarla ilgili olduğunu bilmekte ve siyasi iktidarın bu
kişileri koruduğunu düşünmektedir.
Bugün
yeni olan, bu karanlık ilişkilerin içinden gelen bir kişinin bilinen ve
bilinmeyen bazı olguları kanıtlarıyla ortaya dökmesi ve zaman zaman doğrudan
kendisini de birinci dereceden tanık olarak göstermesidir.
Sedat
Peker’in dile getirdiklerini onun geçmişi ve bugününe işaret ederek hafife
almak ya da önemsizleştirmek ancak bugünkü iktidarın çaresizliği olabilir.
Türkiye’de yargıyı nereden çıktığı belirsiz, varlığı bile şüpheli “gizli tanık”
ifadelerine teslim eden AKP iktidarının düne kadar kol kola girdiği bir kişinin
delil göstererek anlattığı olayları “suç örgütü liderinin sözüne güven olmaz”
diye geçiştirmesi zırvalıktır.
AKP’ye
oy veren milyonlarca kişi bile Sedat Peker’in söylediklerinin doğruluğuna inanmaktadır.
Bu koşullarda siyasi iktidarın olayı mümkün olduğunca az hasarla atlatmak için
manevra yapacağı, bazı kişileri gözden çıkaracağı ortadadır. AKP içindeki rakip
hiziplerin bu süreci kendilerine yarar sağlayacak şekilde kullanmaya
çalıştıkları da açıkça görülmektedir.
Türkiye
Komünist Partisi bu sürecin daha önce defalarca yaşandığı gibi birkaç safranın
atılması ve halka karşı suç işleyen mekanizmaların cilalanarak aklanmasıyla
sonuçlanmaması için her şeyi yapacaktır.
1.
AKP iktidarının hiçbir meşruluğunun olmadığı bir kez daha ortaya çıkmıştır.
Ülkemiz uzun süredir meşruiyetini yitirmiş bu iktidarın egemenliğine mahkum
durumdadır. Bunun temel nedeni, emekçi halkın sorunların kaynağındaki bugünkü
toplumsal düzeni değiştirme iradesi etrafında örgütlenmesinin yeterince
sağlanamamasıdır.
2.
Son günlerde gündeme gelen olaylar, siyasi iktidarın suç dosyasının çok küçük
bir bölümünü oluşturmaktadır. Bütün bu suçların hesabının sorulması, intikam
duygularının tatmini için değil, halka karşı yeni suçların işlenmesinin önüne
geçmek ve daha önemlisi sömürü düzeninin sorgulanması ve nihayetinde yıkılması
için zorunludur. Bu nedenle bazı kesimlerin iktidara dönük “helalleşme”
çağrılarının ve “devri sabık yaratmayacağız” sözlerinin hiçbir değer ve
karşılığı bulunmamaktadır.
3.
Rüşvet, uyuşturucu kaçakçılığı, siyasi cinayetler, şantaj ve baskı gibi
suçların kaynağında piyasa ekonomisi vardır. Özel çıkarların toplumsal
çıkarların üzerinde görüldüğü bir düzende “yasal adaletsizlikler” “yasadışı
adaletsizlikleri” kaçınılmaz olarak yaratır. Vatan-millet edebiyatı ise bütün
bu haksızlıkların üzerini örtmek ve halkı uyutmak için kullanılan bir sis
perdesidir. Özelleştirme, taşeronlaştırma, esnek üretim, yap-işlet-devret ve
benzeri uygulamaların “organize suç” tanımı içine sokulan suçlardan daha az
vahim olmadığı ortadadır. Sömürü, hırsızlık ve rant kavgası hiçbir zaman temiz
ya da adil olamaz.
4.
Son günlerde sıklıkla dile getirilen “tuğlayı çekip duvarı çökerteceğiz” sözü,
sorunun özünün görülmesini engelleyen bir yaklaşımı özetlemektedir. Mesele
Süleyman Soylu, Mehmet Ağar gibi isimlerden ibaret değildir. Türkiye’de halka
karşı suç işleyen mekanizmalar son derece köklüdür ve duvarın temelleri
yıkılmadığında, yerinden çıkarılan tuğlanın yerine yenisi konmakta, hatta duvar
daha da güçlendirilmektedir. Bu nedenle tek tek isimlerin peşine düşüp, onların
hesap vermesi sağlanırken, bir yandan da bugünkü düzende temiz siyaset ve
toplum yaratılabileceği yanılsamasına karşı mücadele etmek gerekir. Bugün suç
örgütü denen odakların bütün büyük holdinglerle içli dışlı olduğu gerçeğinin
üzerinin örtülmesine izin verilemez.
5.
Sorumluluğumuz bu ülkenin sınırları içinde bitmemektedir. Nasıl uluslararası
tekellerin, emperyalist ülkelerin ve onların uzantılarının Türkiye’deki varlık
ve uğursuz faaliyetleri ile mücadele ediyorsak, Türkiye kaynaklı kir ve
suçların başka ülkelerin haklarına verdiği zararı da engellemek görevimizdir.
Suçu “ulusal çıkar” safsatasıyla örtmeye kalkanlar bu ülkeye en büyük hainliği
yapanlardır.
6.
Türkiye Komünist Partisi siyasi iktidarın ve kan-yalan-talan üzerine kurulu
sömürü düzeninin suçlarını bir bir ortaya dökmek, bu suçların kaynağını
kurutmak için görev başındadır. “Yeter artık” diyen herkesi sorumluluk almaya,
Türkiye Komünist Partisi saflarında mücadeleye çağırıyoruz.