Konferans Fakültenin YouTube kanalından canlı olarak yayınlandı.
Konferansın moderatörlüğünü
yapan Arş. Gör. Dr. Öznur Özdemir, özgeçmişi hakkında bilgi verdikten sonra
sözü Prof. Dr. Haluk Selvi’ye bıraktı.
Konuşmasına İlahiyat Fakültesi
Dekanlığına teşekkür ederek başlayan Prof. Selvi, Çarşamba Konferanslarının
üniversitenin en önemli toplantılarından birisi olduğunu, pandemi döneminde de
online olarak devam etmesinin takdire şayan olduğunu belirtti.
2001 yılından bu yana
faaliyetlerini sürdüren Sakarya Üniversitesi Türk-Ermeni İlişkileri Araştırma
Merkezi’nin kurulmasındaki amacın bu konudaki akademik çalışmalara bir
süreklilik katmak olduğunu ifade eden Prof. Selvi ülkemizde bu konuyla ilgili
meselelerin yılda bir defa 24 Nisan’da geçici olarak tartışıldığına ve sonra
unutulduğuna vurgu yaptı.
Prof. Selvi ayrıca akademik
olarak Türkiye'nin bu konuda istenilen düzeye erişemediğine de dikkat çekti.
1974 yılından önce Ermeni meselesiyle ilgili Türkiye’de hazırlanan İngilizce
hiçbir kaynak olmadığını ifade eden Prof. Selvi, Batı’da durumun böyle
olmadığına ve çok daha fazla çalışmanın kaleme alındığına dikkat çekti. Selvi,
Sakarya Üniversitesi Türk-Ermeni İlişkileri Araştırma Merkezi’nin Ermeni
meselesi hakkında akademik canlılığı sağlayarak çeşitli çalışmalara ön ayak
olduğunu ifade etti.
Türkiye’de Ermeni meselesini
çalışan akademisyenlerin resmî belgelerle ve delillerle çalışmalarını
yürütmelerine rağmen bazı insanlar tarafından resmî tarihçi, milliyetçi gibi
vasıflarla nitelendirilmelerinden hayıflanan Prof. Selvi, akademisyenlerin de
bu sebeple Ermeni meselesinden başka konular çalışmayı tercih ettiklerini
belirtti.
Ermeni tarihini diğer ulus ve
devletlerle olan ilişkilerini ele alarak kısaca anlatan Prof. Selvi, Türklerin
Anadolu’ya gelmesinden sonra Ermenilerin dillerini ve dinlerini yaşatmaya devam
ettiklerini, kiliselerini koruduklarını ve vergi vererek yaşamlarını rahatça
sürdürdüklerini ifade etti. Daha sonra Osmanlı döneminde Ermenilerin ve
kiliselerinin durumundan bahseden Prof. Selvi Ermenilerin Müslümanlardan
neredeyse ayırt edilmeden her türlü imkana sahip olduklarını ve hoşgörü ortamı
içerisinde yaşam sürdüklerine özellikle dikkat çekti.
Osmanlı’nın güçlü olduğu
devirlerde Ermeni Patrikliği’nin devlete sadık olduğunu ancak 19. yüzyıla
gelindiğinde işlerin değiştiğini ve devletin bu unsurları eskisi gibi idare
edemediğini ifade eden Prof. Selvi, Yunan İsyanı’ndan 1878’e kadar Osmanlı’ya
başkaldırmayan tek gayrimüslim toplum oldukları için millet-i sadıka olarak
bilinen Ermenilerin bu tarihe gelindiğinde bağımsızlık için çabalamaya
başladığını ve Ermeni Kilisesi’nin de bu noktada önemli rol üstlendiğini
belirtti.
Ermenilerin, Türkler tarafından
iki defa soykırım gördükleri iddia ettiklerini, bunlardan ilkinin Türklerin
Anadolu’ya gelişiyle gerçekleştiğini ortaya attıklarını söyleyen Prof. Selvi,
Ermenilerin, atalarının Urartular olduğu, Doğu Anadolu’nun en eski toplumu
oldukları ve Türklerin onların topraklarına zorla sahip oldukları iddialarını
reddetti ve Urartular’ın dil ve kültür olarak Orta Asya kökenli Ural-Altay dil
grubuna dahil oldukları halde Ermenilerin Hint-Avrupa dil grubuna mensup
olduklarını ekledi. Ayrıca belli bir bölgede eskiden kimlerin yaşadığı
tartışmasının hiçbir sonuç vermeyeceğini, dünyada hiçbir ulusun eskiden beri
hep aynı yerde kalmadığını, tarih boyunca büyük göçler yaşandığını, dünyada
hiçbir topluluğa asıl yerlerine dönmelerini söylemenin mümkün olmadığını ve
bunun dünya tarihi mantığına uymadığını da ifade etti.
Ermenilerin ikinci soykırım
iddialarının Abdülhamit döneminde 1890-1896 yılları arasında Anadolu’da yaşanan
olaylar olduğunu ifade eden Prof. Selvi, soykırım iddiasında olan yayınların
devletin Ermenileri planlı ve bilinçli bir şekilde imha ettiğini iddia
ettiklerini ifade etti. Prof. Selvi, bu iddiaların gerçeği yansıtmadığını,
Sakarya Üniversitesi Türk-Ermeni İlişkileri Araştırma Merkezi’nde yürütülen
çalışmalarda bunların cevaplarının ve doğru bilgilerin yer aldığını vurguladı.
Ayrıca Araştırma Merkezi’nin çalışmalarını bir savunma güdüsüyle değil, bir
konu seçip tüm iddiaları değerlendirerek tarihi vesikalar vesilesiyle doğru
bilgiye ulaşma motivasyonuyla yürütüldüğünü ifade etti.
Sonrasında tarihi olayları
detaylı bir şekilde değerlendiren Prof. Selvi kendisine yöneltilen “Ermeni
meselesiyle ilgili iddiaları dikkate almasak olmaz mı, bu iddiaları dikkate
alarak Ermenilerin ekmeğine yağ sürmüş olmuyor muyuz?” şeklindeki soru üzerine
bu meselenin neden üzerinde durulması gerektiğini anlattı. Ermenilerin kendi
yayınlarıyla iddialarını dünyaya duyurduklarını ifade eden Prof. Selvi bu
iddialar cevapsız bırakılırsa soykırımla itham edilen dedelerin torunları
olarak geleceği inşa etmenin zor olduğunu ifade etti. Ayrıca Ermenilerin
soykırım iddiaları çerçevesinde terör, tanıtma, tazminat ve toprak olmak üzere
dört aşamalı bir plan yürüttüklerini ekledi. Selvi bu planı, “İlk olarak Asala
terör örgütüyle dünya ayağa kaldırılmış, ardından Ermeni soykırımı iddiaları 16
Avrupa parlamentosunda kabul ettirilip tanıtılmıştır. Ermenilerin yürüttüğü
propagandaların son ayağı olan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları da soykırım
iddialarına ikna edildiğinde önce tazminat ve sonra da toprak isteme aşaması
devreye girecektir” şeklinde açıkladı.
Akademisyenlerin ve gençlerin
Ermeni propagandalarına maruz kaldıklarında “demek meselenin aslı buymuş,
bilmiyorduk” gibi tepkiler vermeleri sebebiyle duyduğu üzüntüyü ifade eden
Prof. Selvi gençlerin ve akademisyenlerin Ermeni meselesini çok iyi bilmeleri
gerektiğinin altını çizdi. Ermeni soykırımını savunan yayınların ikna
ediciliğinin çok yüksek olduğunu ancak bunlardaki birçok belgenin keyfi
yorumlamalar ve tahriflerle oluşturulduğuna ve gerçeği tam manasıyla
yansıtmadıklarına dikkat çeken Prof. Selvi, üniversite gençliğinin Ermeni
meselesini yeterince bilmediğini, ancak bu konuyu araştırıp gerektiğinde görüş
beyan etmeleri gerektiğini vurguladı.
Daha sonra bizim arşivlerimizi
de kullanarak objektif yaklaşım gösteren Batılı araştırmacılar ve eserlerinden
örnekler veren Prof. Selvi, tarihi verilerin, bir soykırımdan bahsetmenin
mümkün olmadığı sonucuna götürdüğüne dikkat çekti. Ayrıca Türkiye’nin bu konuyu
biraz daha öncelemesi gerektiğini, bu konuda İngilizce ve Arapça yayınların ve
çevirilerin çoğaltılmasının elzem olduğunu ve meseleyi doğru şekliyle tanıtacak
İngilizce ve Arapça internet siteleri oluşturulması gerektiğinin özellikle
altını çizdi.
Prof. Dr. Haluk Selvi, Dr.
Öznur Özdemir tarafından kendisine yöneltilen soruları cevapladıktan sonra
İlahiyat Fakültesi’ne ve Fakülte Dekanı Prof. Dr. Ahmet Bostancı’ya teşekkür
ederek konuşmasını sonlandırdı.