DEVA Partisi, uzmanlardan oluşturulan bir
ekiple afet yönetimine ilişkin bir rapor hazırlayarak önerilerini TBMM Deprem Araştırma
Komisyonu’na sundu. Çalışmaya ilişkin açıklama yapan DEVA Partisi Yerel
Yönetimler ve Şehircilik Politikaları Başkanı Mehmet Emin
Ekmen, “Son İzmir depremi de gösterdi ki olası afetlere karşı gerekli tedbirler
hâlen alınmış değil. Yapı stokunun gözden geçirilmesi ve iyileştirilmesi,
deprem öncesi riskleri azaltma, deprem anı ve sonrası kriz yönetiminde yeni
bakış açılarına ihtiyaç var” açıklamasını yaptı.
En kalabalık kenti İstanbul
dâhil olmak üzere pek çok şehri ve bölgesi ciddi bir deprem tehdidi altında
bulunan Türkiye’de yeterli bir afet yönetim kapasitesinin hâlâ geliştirilememiş
olması Demokrasi ve Atılım Partisi’ni (DEVA) harekete geçirdi. Yerel Yönetimler ve
Şehircilik Politikaları Başkanı Mehmet Emin Ekmen’in önderliğinde uzmanların yer
aldığı bir ekip oluşturan DEVA Partisi, bu konuda kapsamlı bir rapor hazırlayarak
Türkiye Büyük Millet Meclisi Deprem Araştırma Komisyonu’na sundu.
Çalışmada afet yönetim
kapasitesini geliştirmek için afet öncesi hazırlıklar, afet sırasında ve
sonrasında atılacak adımlar ayrıntılı bir şekilde ele alınıyor. Afete en etkin
şekilde müdahale edilmesini ve yaraların hızla sarılmasını destekleyecek
yapılanma ve örgütlenmenin yanı sıra, yasal mevzuatın iyileştirilmesi konusunda
da öneriler yer alıyor. DEVA’nın çalışmasında afet yönetim süreçlerinde sadece
merkezi planlamaların yeterli olmayacağı, yerel yönetim kapasitelerinin daha
fazla devreye girmesi gerektiği vurgulanıyor.
‘Bütüncül bir afet yönetim
modeli ve yapılanması şart’
Raporla ilgili bir açıklama
yapan DEVA Partisi Yerel Yönetimler ve Şehircilik Politikaları Başkanı Mehmet Emin Ekmen şunları söyledi:
“Ülkemizin etkili deprem kuşakları üzerinde olduğu, ancak olası afetlere
karşı gerekli tedbirlerin yeterince alınmadığı hususu, son İzmir Depremi ile
bir kez daha görünür olmuştur. Olası İstanbul Depremi de dâhil olmak üzere,
deprem riski altında bulunan şehirlerimizin ve kırsallarındaki yapı stokunun
ciddi bir yaklaşımla gözden geçirilmesi ve iyileştirilmesi, deprem öncesi
riskleri azaltma, deprem anı ve sonrası kriz yönetiminde yeni bakış açılarına
ihtiyaç vardır. Bu alanlarda yapılacak tüm iyileştirmelerin bütüncül bir afet
yönetim modeli ve kurumsal yapılanması gerektirdiği açıktır. Afetlerin yerinden
yönetimi anlayışını merkeze alan, sivil toplumun güçlü katılımını öneren, dünya
örneklerini dikkate alan önerilerimizin bu konudaki tartışmalara katkı sağlayacağına
inanıyoruz. Hepimizin
ortak temennisi Türkiye’nin olası doğal afetleri mümkün olan en az can kaybı ve
zararla atlatması ve yaralarını hızlıca sarabilmesidir. Yaptığımız çalışmanın
ülkemiz için hayırlı ve yararlı olmasını diliyoruz.”
Yerinden yönetim ilkesi esas olmalı
Raporda dünyada yaşanan dönüşüm sonucunda yönetim stratejilerindeki
gelişmelerin etkilendiği ve “toplum merkezli olma”, “çok aktörlü ve aktif
katılımcılık”, “çözümlerde ortaklık” gibi yeni yönetim yaklaşımlarının ortaya
çıktığı hatırlatıldı. Afet kaynaklı krizlerde yerelliği öne çıkaran yeni
yönetim stratejilerinin hayata geçirilmesinin önemi vurgulandı.
Rapora göre, afet yönetiminin paydaşları olan kamu kurum ve
kuruluşları, özel sektör, akademik kuruluşlar, medya, sivil toplum
arasındaki iş birliklerinin ve bu paydaşları
güçlendirecek teknik ve finansal destek mekanizmalarının oluşturulması gerekiyor. Rapor
ayrıca AFAD’ın bir an önce koordinasyon rolüne çekilmesi ve yapılacak
düzenlemelerde yerinden yönetim ilkesinin esas olması gerektiğini kaydediyor.
Aynı zamanda atama ve görevlendirmelerde liyakat esasına uyulması, görev ve
sorumluluğu bulunan paydaş kurum ve kuruluşlarda, afet yönetiminde
uzmanlaşmayı esas alan kariyer sistemi kurulması
gerektiği vurgulanıyor.
Yasal
mevzuatta değişiklik önerileri
Raporda 7269 sayılı Afet Kanunu’nda afet risklerinin azaltılması çalışmalarına yeterince yer verilmediği belirtilerek bu kanunun risk yönetimi
çerçevesinde yeniden ele alınması çağrısı yapılıyor. 7269 sayılı kanunun
29’uncu maddesinin 8’inci fıkrası kapsamında
zorunlu deprem sigortası yaptırmayanlara devlet yardımı
yapılmayacağına hükmedilmişken, bu hükmün aynı kanunun Geçici 26’ncı maddesi
ile işlemez hale getirildiğine dikkat
çekiliyor.
Ayrıca 5393
sayılı Belediye kanununun 53. maddesi ve büyükşehir belediyelerinin afetlerle ilgili planlama,
hazırlık ve risk önleyici tedbir görevlerinin
tanımlandığı 5216 sayılı Büyükşehir Belediye Kanunu’nun
7/u maddelerinin uygulanmadığı belirtilerek, mevcut kanunların uygulanmasını
sağlayacak denetim tedbirlerinin alınması isteniyor.
İmar afları
engellenmeli, DASK’ı olmayan yapı kalmamalı
Raporda afet öncesinde alınacak tedbirlere de geniş yer veriliyor. Deprem
başta olmak üzere afetler konusunda çalışma yapan araştırmacıların ve karar
vericilerin faydalanacağı her türlü bilgi, belge ve istatiksel bilgilerin bir
araya getirildiği, uluslararası normlara uygun bir afet (deprem) veri tabanı
kurulması öneriliyor. Ayrıca deprem riski altındaki iller başta olmak üzere, İl
Afet Risk Azaltma Planlarının bir an önce tamamlanması ve deprem mevzuatına
uygunluk göstermeyen imar planlarının revize edilmesi çağrısı yapılıyor.
Raporda tespit edilen toplanma alanlarının uluslararası standartlar ile
uyumlu olması, MTA tarafından yapılan zemin sıvılaşmasına yatkınlık
haritalarının tüm bölgeleri içine alacak şekilde yapılarak ivedilikle tamamlanması,
imar aflarının engellenmesi ve depremlere karşı kritik altyapı ve tesislerin
korunmasına yönelik tedbirlerin öncelikli olarak ele alınması gerektiği ifade
ediliyor. Ayrıca kamu binaları da dâhil olmak üzere tüm binaların yapı denetim
kapsamına alınması, tüm binalar için bina kimlik sisteminin bulunması ve DASK’ı
olmayan yapı bırakılmaması öneriliyor.
Afetzedelere
kira yardımı
Rapor öncelikle Türkiye Afet Müdahale Planı’nın (TAMP) değişen şartlara
göre hızla yenilenmesi gerektiğini hatırlatıyor. Rapora göre, müdahale
kapasitesinin, en kötü deprem senaryosu baz alınarak arama kurtarma başta olmak
üzere insan, teknik donanım, fiziki altyapı, araç yönünden artırılması, kamu,
özel sektör ve sivil toplumun sahip oldukları insan, makine, araç, ekipman ve
teçhizat gibi tüm kaynakların “Afet Yönetim Karar Destek Sistemi” (AYDES) üzerinden
güncel veri girişleri yapılması ve medyanın doğru ve güvenli bilgiye
gecikmeksizin ulaşabilmesi sağlanması öneriliyor.
Diğer öneriler arasında
afetzedelerin kalıcı konutlara yerleşimlerinden önce geçici barınma çözümleri
için kira yardımı ve kamu misafirhanelerinden faydalanma alternatiflerinin düşünülmesi
ve afet anında kesilmeyecek hızlı ve etkin “Kesintisiz ve Güvenli Haberleşme
Sistemleri” kurulması yer alıyor. Bu kapsamda depremlerde görevli afet yönetim
birimleri arasında özellikle GSM/LTE Hücresel Haberleşme sisteminde ve gelecekteki
5G haberleşmesindeki dilimleme özellikleri ile “öncelikli ses/veri” haberleşmesine
geçilmesi ile çok büyük fark yaratılacağı kaydediliyor.
İş yerlerinin
sürekliliği için yasal düzenlemeler yapılmalı
Depremlerin ağır ekonomik ve sosyal kayıplarını azaltmak
açısından KOBİ’ler başta olmak üzere tüm sanayii işletmeleri ve işyerlerinde
afet farkındalığı oluşturulmasının önemine değinen raporda iş yerlerinin depremler karşısında daha dayanıklı
olmasına yönelik önlemlerin alınması isteniyor. Aynı zamanda iş yerlerinin olası bir deprem sonucunda faaliyetlerinin kesintiye
uğramaması için “İş Sürekliliği Planları” hazırlamaları konusunda yasal düzenlemeler yapılması öneriliyor.
Afet sonrası
psikososyal destek
Raporda afet
sonrasındaki iyileştirme çalışmalarına önemli yer ayrılıyor. Bu konuda hasar
tespit çalışmaları için, uygulama kolaylığına sahip standart bir hasar tespit
yöntemi belirlenmesi, hasar tespit çalışmalarının konunun uzmanı mühendisler
tarafından uygulanması, mülkiyet hakkı bulunmadığı veya tüzel kişiliğe sahip
olduğu için hak sahibi kabul edilmeyen afetzedeler için de konut veya işyeri
edinebilmelerine yönelik alternatif çözümler oluşturulması, deprem sonrası
hayatın bir an önce normale döndürülmesine yönelik olarak “Yerel Afet İyileştirme
Planları” hazırlanması önerileri yapılıyor. Ayrıca afetler sonrasında daha
kırılgan bir yapıda olan riskli birey gruplarına öncelikli olarak psikososyal
destek verilmesi gereği hatırl