Uluslararası kredi
derecelendirme kuruluşlarının, ekonomik ve politik risklerini dikkate alarak
ülkelere notlar verdiklerini belirten Ahmet Gülmez, “Kredi derecelendirme
kuruluşlarının notları harflerle gösterilir ve A ile D arasındadır. A’lı notlar
üst seviye notlardır. AAA, en yüksek; AA biraz düşük, A ise üst seviyenin en
düşük notudur. B’li notlar orta seviye notlardır. BBB en yüksek, BB biraz düşüş
B ise orta seviyenin en düşük notudur. Ayrıca, BBB’nin altındaki notlar çok
yüksek spekülasyonun olduğunu ve ülkenin yatırım yapılamaz seviyede olduğunu gösterir.
C’li ve D’li notlar ise bir nevi ülkenin battığını gösterir” açıklamasını
yaptı.
Yatırımcıların bir
ülkeye yatırım yapacaklarında o ülkenin kredi notuna baktıklarının altını çizen
Gülmez, “Ülkede seçimlerin zamanında yapılmaması, kısa süreli hükümetler
kurulması, koalisyon ortakları arasında çekişmeler, ülkede askeri darbe
ihtimali gibi konular politik riskleri; bütçe açığının yüksek olması, cari
açığın yüksek olması, kamu borç stokunun yüksek olması, enflasyon ve işsizliğin
yüksek olması gibi konular da ekonomik riskleri gösteren başlıca
göstergelerdir. Ülke riski (risk primi) ne kadar yüksek ise ülkenin kredi notu
da o kadar düşük olur. Bir ülkenin kredi notu düşük ise o ülkeye borç verecek
olarak yatırımcılar çekimser davranır; ülke de bu kaynağı kullanmak istiyorsa
faiz oranlarını yükseltmek zorunda kalır” ifadelerini kullandı.
Temel
ilkeler şeffaflık ve objektiflik…ama?
Günümüzde, dünyada yüzü
aşkın kredi derecelendirme kuruluşu olmasına rağmen bunlardan dünya çapında söz
sahibi olanları sayısı beşi geçmeyeceğini söyleyen Gülmez, “Hepsi ABD menşeili
olan Standard andPoors (S&P), Moody’s ve Fitchen önemli olanlarıdır. Bu üç
kredi kuruluşu faaliyetlerinde oligopol piyasası özellikleri gösterirler.
Oligopol piyasasında firmalar birbirleri ile rekabet edebilecekleri gibi, açık
veya gizli anlaşma yolunu seçip ortak hareket de edebilirler. Bu üç önemli
kredi kuruluşu incelendiğinde birlikte hareket ettikleri açık bir şekilde
görülmektedir. Ülkeler uluslararası piyasadan sermaye çekebilmeleri için kredi
duruluşlarına başvurup kendilerini notlamasını isterler. Bunun için özel
sermayeli olan bu kredi derecelendirme kuruluşlarına hazinelerinden ödeme
yaparlar.Kredi derecelendirme kuruluşları da objektiflik, şeffaflık gibi
ilkeleri çerçevesinde ülkelere not verirler. Peki gerçekte olan böyle midir?
Kredi derecelendirme kuruluşlarının ülkelere verdikleri notlar objektif midir?
Bu sorunun cevabını bulabilmek için Türkiye’ye verilen notlara bakılabilir”
dedi.
1992’den
bugüne Türkiye hiç gelişmedi mi?
1992 yılından 2002
yılına kadar üç büyük kredi kuruluşunun (S&P, Moody’s ve Fitch) Türkiye
notu dalgalanmakla birlikte aşağıda doğru seyir izlemiştir. Özellikle 2001
yılında %9,5’lik küçülme, yüksek cari açık ve devalüasyon Türkiye’nin kredi
notunun dip yapmasına sebep olmuştur. 2002 yılından sonra 2008 yılına kadar
ekonomik ve siyasal istikrar sonucu Türkiye’nin kredi notu yükselme trendini
sürdürmüştür. 2008 küresel finansal krizin Türkiye’ye yansıması reel sektörde
olmuş, ihracattaki azalma sonucu 2009 yılında Türkiye yaklaşık %4,7
küçülmüştür. Bu durum Türkiye’nin kredi notuna yansımış ve geçici olarak notu
düşürmüştür. 2010 yılından yüksek oranda büyüyen Türkiye, takip eden yıllarda
da büyümesine devam etmiş ve 2012 yılında yatırım yapılabilir ülke konumuna
yükselmiştir. 2016 yılında yatırım yapılamaz ülke notu verilen Türkiye’ye en
düşük not ise 2019 yılında verilmiştir. 2019 yılında Türkiye’ye verilen not
1992 yılında verilen notun çok altındadır” şeklinde açıkladı.
Türkiye’ye ilk not
verdikleri 1992 yılında Türkiye’nin kredi notu yatırım yapılabilir seviyede
olduğunu belirten Gülmez,2000 yılına gelindiğinde her üç kuruluşun Tükiye’ye
verdikleri not BBB’nin altında, yani yatırım yapılamaz seviyede olduğunu
söyledi. Gülmez, sözlerine, “2013 yılında tekrar yatırım yapılabilir seviyeye
çıkan Türkiye’nin notu 2016 yılında yatırım yapılamaz seviyeye düşürülmüştür. 2019
yılında Türkiye’nin kredi notu 1990’lı yılların bile altındadır. Türkiye
ekonomisi 1992 yılında günümüze kadar hiç gelişmemiş midir? Günümüzde
Türkiye’de siyasi istikrarsızlık 1990’lı yıllardan daha mı fazladır? Gerçekten
uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları objektif mi not vermektedirler, yoksa
politik amaçlar doğrultusunda mı not vermektedirler?” dedi.
Uluslararası kredi
kuruluşlarının Türkiye’ye verdikleri notların hakkaniyete uygun olup
olmadığını, diğer ülkelere verdikleri notlarla karşılaştırılarak anlaşılacağını
açıklayan Gülmez, “2019 yılında Yunanistan’ın kredi notu Türkiye’den daha
yüksektir. Özellikle Yunanistan’da kamu borcunun GSYH’ya oranının %179 olduğuna
dikkatinizi çekmek isterim. Aynı şekilde İspanya’da kamu borcunun GSYH içindeki
payı %98, İtalya’da %133 olduğunu, fakat bu ülkelerde kredi notunun Türkiye’den
daha yüksek olduğunu görmekteyiz. Romanya’da ise cari açık, bütçe açığı ve kamu
borcunun GSYH’ya oranı Türkiye’den daha kötü olmasına rağmen kredi notu
Türkiye’den daha iyidir” dedi.
Türkiye’nin
notu Tanzanya’nın notu ile aynı
2019 yılında uluslararası
kredi derecelendirme kuruluşlarının Türkiye’ye verdikleri notlar Nikaragua,
Karadağ, Senegal ve Tanzanya’ya verilen notlarla aynı olduğunu vurgulayan
Gülmez, “G-20 içinde olan Türkiye’ye bu ülkeler ile aynı kredi notunu vermek en
hafif ifade ile haksızlıktır. Kredi kuruluşları böyle devam ederlerse
yatırımcıların güvenini hepten kaybedeceklerdir. S&P, Moody’s ve Fitch2019
yılında Türkiye’ye tarihinin en düşük notunu vermişler, fakat aynı yıl Japon
kredi derecelendirme kuruluşu JCR yatırım yapılabilir ülke notu (BBB-)
vermiştir. Demekki ABD’li bu üç kredi derecelendirme kuruluşu birlikte hareket
etmekte; verdikleri notlar ile bazı ülkeleri cezalandırırken bazı ülkelere ve
şirketlere haketmedikleri yüksek notları vermektedirler” ifadelerini kullandı.
Örnek olarak 2008 finans krizini hatırlatan Gülmez,“2008 finans krizinde de çok
kötü performans göstermişlerdir. Önce bazı firmalara gereğinden yüksek not
vererek yatırımcıları yanıltmışlar, sonra da kriz başladığında notları biranda
düşürerek şirketlerin batmasına yol açmışlar ve krizi daha da
derinleştirmişlerdir” şeklinde konuştu.
Çin
daha önce yaptı, biz şimdi yapıyoruz
Son olarak, Çin’in
kendi kredi derecelendirme kuruluşunu kurduğunu belirten Gülmez, “Uzun yıllar
bu üçlünün subjektif notları ile mücadele eden Çin, en sonunda kendi kredi
derecelendirme kuruluşu olan Dagong’u kurmuştur. Türkiye de, son yıllarda kendi
kredi derecelendirme kuruluşunu kurma ile ilgili çalışmalar yapmış; nihayet 2019’un
son çeyreğinde JCR Avrasya’nın %85’lik hissesini alarak kendi kredi kuruluşuna
kavuşmuştur” diyerek yine kötü komşunun mal sahibi yaptığıifadelerini
kullandı.