Sakarya
Uygulamalı Bilimler Üniversitesi (SUBÜ) tarafından düzenlenen SUBÜ
Konuşmaları’nda 2. sezon ODTÜ Fizik Bölümü Öğretim Üyesi ve Türkiye Bilimler
Akademisi (TÜBA) Üyesi Prof. Dr. Melahat Bilge Demirköz’ün konuşmacı olarak
katıldığı programla başladı. Moderatörlüğünü SUBÜ Biyomedikal Teknolojiler
Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Doç. Dr. Mustafa Zahid Yıldız’ın yaptığı
programda ‘Astropolitika ve Türkiye’ başlığı konuşuldu. Demirköz, Mars’ta
yaşam, Türkiye’nin uzay çalışmalarına yönelik yürüttüğü deneyler, uzay hukuku
ve karanlık madde üzerine değerlendirmelerde bulunurken öğrencilere
tavsiyelerde de bulundu.
10 yıl daha
veri toplayacağız
Astropolitika
kavramını açıklayarak konuşmasına başlayan Prof. Dr. Melahat Bilge Demirköz, “Poliçe
kelimesi Türkçeye geçmiş ancak sadece sigortacılık alanında kullanılıyor. Esasında
toplumun herhangi bir ihtiyacını karşılamak için gereken ihtiyaçların tümüne
poliçe deniliyor. Türkiye’de bunu ifade ederken de genelde politika
kullanılıyor. Burada astropolitika kavramını uzayın isterleri yani uzay
alanında neler yapmamız gerektiği anlamında kullandım. Benim lisans ve
lisansüstündeki hedefim her zaman karanlık maddeyi anlamak ve araştırmak
üzerineydi. Karanlık madde evrenimizde var olduğunu dolaylı şekilde bildiğimiz
bir madde çeşidi. Burada karanlıktan kasıt siyah değil, ışıkla etkileşmeyen ve
ışıktan bağımsız hareket eden madde. Galaksimiz içinde karanlık madde olmasaydı
daha yavaş dönecekti. Karanlık maddenin var olduğuna dair birbirinden bağımsız
7 farklı deney ve bulgu var. Aslında varlığından eminiz ama parçacık yapısını
bilmiyoruz. 2011’den beri uzayda veri topluyoruz. Bir 10 yıl daha toplamayı
düşünüyoruz. Bu veri setinin sonunda gördüğümüz fazlalığın pulsarlardan mı
yoksa karanlık maddeden mi geldiği konusunda daha fazla bilgi sahibi olacağız”
diye konuştu.
Mars’a gitmeye
pozitif bakmıyorum
Uzaydaki
yüksek enerjili parçacıkların malzemelerin ve elektroniklerin içinden geçerken
bozulma etkisi yarattıklarını söyleyen Demirköz, “Türksat uydusu yaklaşık 10
yıl uzayda kaldığı zaman her sene bir insan için ölümcül doz alıyordu.
Düşünüldüğünde uzaydaki radyasyon miktarı ürkütücü düzeyde. Bu nedenle
astronotlar ancak düşük dünya yörüngesinde yaşayabiliyorlar. Ben Mars’a insan
gitmesine çok pozitif bakmıyorum. İnsanlar Kapadokya’daki yer altı şehirlerinde
zorunluluktan yaşamışlar. Mars’ta da bunun benzeri olacak. Elon Musk şu anda
buna hazırlanıyor. Kaliforniya’da yerin altında tüneller açıyor. Mars’ta cam
kubbelerin içinde yaşamak büyük bir hayal. Çünkü Mars’ın manyetik alanı yok. Bu
nedenle güneş patlamalarından gelen yüksek enerjili parçacıklar Mars’ın
yüzeyine direkt inebiliyorlar. Dünyamız ise manyetik alan sahip. Bu nedenle
güneşten gelen parçacıklar kuzey ve güney kutuplarına doğru yönlendiriliyorlar.
Böylelikle kuzey ve güney ışıklarına neden oluyorlar.”
ROKETSAN ile
birlikte çalışıyoruz
Uzayda en fazla parçacık olarak elektronların olduğu bilgisini paylaşan Demirköz, “Elektronları uydunun dış yapısında durdurmak kolay. Uydunun içine en fazla protonlar giriyor. Biz de uzay radyasyon testlerini girişkenliği yüksek olduğu için protonlarla yapıyoruz. Protonları malzemelere çarptırarak uzayda alacağı dozu yaklaşık 1 saat içerisinde vererek malzemenin ya da elektroniklerin içinde oluşan hasarlara canlı olarak bakabiliyoruz. Bu testleri yaparken bir yandan da ROKETSAN ile uzaya yolladığımız radyasyon sayaçlarının bir sonraki versiyonunu hem Ay programı için hem de ROKETSAN ile yine uzaya gidecek roket ve uydularımız için tasarlamaya devam ediyoruz. Her zaman ülkemizin jeopolitik öneminden bahsedilir. Aynı önemi astropolitik noktada da geliştirmeliyiz. Böylelikle dünyadaki önemli konumumuzu koruyabiliriz. En büyük tehlike uzayın çöplüğe dönmesi. Şu anda yörüngede 3 bin 200 adet ölü uydu var. Bunların sadece 436’sı devletlere ait. 133 tanesi sivil. Önümüzdeki 10 yıl içinde uzaya 96 bin uydu yollanılması düşünülüyor. Yörüngedeki bir hatanın bütün ülkeleri etkileyecek olması bizi daha küresel bakmaya zorlayan bir nokta. Yerliliğe ve milliliğe karşı değiliz fakat dünyaya küresel açıdan da bakabilmeliyiz. Gençlerden beklentim Birleşmiş Milletler’in Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerine bakarak bunlara nasıl katkı verebilirim? Ülkemdeki insanların yaşam kalitesini nasıl arttırabilirim? ve Ülkemi nasıl daha fazla savunmaya layık kılabilirim? soruları üzerine çalışmalarıdır” ifadelerini kullandı.