Sakarya
Uygulamalı Bilimler Üniversitesi (SUBÜ) tarafından düzenlenen SUBÜ
Konuşmaları’nın 8. konuşmacısı 2020 yılı Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük
Ödülü sahibi Yazar ve Akademisyen Prof. Dr. Sadettin Ökten oldu.
Moderatörlüğünü SUBÜ İletişim Koordinatörlüğü’nden Öğretim Görevlisi Ömer
Çiçek’in yaptığı söyleşide ‘Yunus Emre’de Dost ve Dostluk’ konusu konuşuldu.
Yunus’un vuslata erişinin 700. Yılı ve 2021 yılının Cumhurbaşkanlığı tarafından
‘Yunus Emre ve Türkçe Yılı’ ilan edilmesi çerçevesinde gerçekleştirilen
söyleşide, dost kavramının Yunus için ifade ettiği anlamlar, bu kapsamda
medeniyete sağladığı katkılar, günümüz insanına aşıladığı ümit ve tasavvuf ehli
ele alındı.
Asla
kaybolmayan dost ‘O’ dur
İnsanın
yalnızlıktan hoşlanmadığını ve bir dosta ihtiyaç duyduğunu belirten Prof. Dr.
Sadettin Ökten, “Zaman zaman yalnız kalmak istese bile bu insana göre bir şey
değil. Etrafımızdaki insanların büyük bir kısmı iyi gün dostudur. Bir problem
zuhur ettiğinde hiçbirisini yanınızda bulamazsınız. Dost; sizin derdinizi
dinleyen, derdinizle hemhal olan, size yoldaş olan, dertlerinizi hafifleten ve
sürurunuzu arttıran kimsedir. Yunus Emre açısından baktığımızda onun için dost,
hiç kaybolmayandır. ‘Ben hayatın içinde yaşadım. Birçok insanla temas ettim ama
kaybolmayan, her derdimi dinleyen, bana yoldaş ve sırdaş olan bir dost aradım.
Bu dostta O’dur’ diyor. Buradaki ‘O’ Allah’tır. Yunus için gerçek, hakiki, hiç
kaybolmayan, her derde deva olan ve insanın hem maddi hem manevi susuzluğunu
gideren dost Allah’tan başkası değildir. Çünkü insan O’nun yeryüzündeki
halifesidir. Eşref-i mahlûkattır. Dostun bir sırrı var. Dışarıdan göründüğü
gibi değil. Bunu sezebilmeliyiz” diye konuştu.
Esma üzerinden
zatı tefekkür
Yunus’un
tabiata baktığında tecelliyi gördüğünü aktaran Ökten, “Biz baktığımız zaman
çiçeği, böceği, rüzgârı görürüz. Yunus ise tecelliyi, Allah’ın sıfatlarını
görüyor. O sıfatlardan zata erişmeye çalışıyor. İçindeki hissiyatı sarıçiçek
üzerinden, dolap üzerinden onları konuşturarak esasında ise kendi konuşarak
anlatıyor. Sarıçiçek çok önemli. ‘Hay’ isminin rengi tasavvufta sarıdır. O
nedenle sarıçiçek diyor. Biz Allah’la sıfatlar ve esması üzerinden ilgi
kurabiliriz. Ne tenzihe ne teşbihe düşmemek, ikisinin ortasında durmak gerekir.
Tenzihe düşersek Allah’ı hiç bilemeyiz. Teşbihe düşersek ikon hadisesine doğru
gideriz. Yunus algıladığı dereden, çiçekten, ağaçtan, gülden, dağdan,
rüzgârdan, denizden esmayı görüyor. Esma üzerinden zatı tefekkür etmeye çalışıyor.
Orada bir muhabbet hadisesi ortaya çıkıyor. Zaten hayata baktığımızda her şey
ondan geliyor ve yine ona dönecek. Gördüğü tecelli üzerinden mülkün sahibine
gitmeye çalışıyor. Bunu diliyle ifade ettiği için de biz de şu anda Yunus’u
konuşuyoruz. Aynı yoldan gitmek istiyoruz” ifadelerini kullandı.
İnsanların
ortak problemini dile getiriyor
Takdirin
İslâm medeniyetini Batı’ya taşıma istikametinde tecelli ettiğini söyleyen
Ökten, “Anadolu bunun merkezinde. Oradan bir kol Balkanlar üzerinden Orta Avrupa’ya
gidiyor. Bir kolu Karadeniz’den Rusya içlerine doğru, bir kolu Kafkasya’ya, bir
kolu da Akdeniz ve adalara doğru gidiyor. Buralarda yeni bir medeniyet yorumu
gelişiyor. Yunus Emre bunun çok kaliteli, keyfiyeti çok üst fakat yalın
Türkçeyle söylenmiş tarafını üstlenmiş. Ona verilen vazife o. Onun kendisi
kadar çok bilinmeyen bir arkadaşı ise ‘Muhammediye’ isimli eseri yazmış. O da
mühim bir kitap. Bunlar halka hitap ediyorlar. Modernite halktan başka bir şey
anlar ancak halk toplumun temelidir. Mühimdir. Oradaki zihinleri ve gönülleri
biçimlendirerek metinleriyle terbiye ediyor. Yunus Emre’nin katkısı bu. İslâm
medeniyetine yeni bir yorum geliyor. İbnü’l Arabi, Mevlâna, Hacı Bektaş Veli
bunların hepsi Horasan’dan geliyorlar. Yunus ise bunların öğretilerini halka
yalın Türkçeyle aktaran bir ortam hazırlıyor. Değerleri özüne sadık kalarak
insanlara ifade ediyor. O yüzden hiç unutulmuyor. Çünkü söylediği şeyler
insanların ortak problemi. İnsanlar her çağda dost arıyorlar. Hakikat, vefa,
muhabbet ve sadakat arıyorlar. Bunların değişmez ve kaybolmaz sahibi Cenab-ı
Allah. Yunus insanlara bunu gösteriyor.”
Madde insana
hâkim oldu
Türkiye’nin
modernite kervanına geç katıldığını hatırlatan Ökten, “Modernitenin bir takım
nimetleri var. Bunlar hayata girdi, kitle bunlardan mutlu oldu. Ama baktığımızda
bu nimetler genel itibariyle bedene ve konfora hitap ediyor. Buna da muhalif
değiliz. Ancak gördük ki bu nimetlerin arkasından gelen ruh, egoizm türünden
bir bireyselliği başlattı. Hayata karşı hiçbir zaman kötümser olmadık.
Modernitenin önünü ardını araştırmak bir başlangıçtır. Yunus bize çok iyi bir
ayraç, bir rehber olabilir. Depresyon ilacı alıyorsanız Yunus okuyun o ilacı
bırakırsınız. Roma müthiş bir imparatorluktu. Fakat Roma entelektüeli bu büyük
refahtan ve maddi hazdan mutlu olmamaya başlıyor. Manevi bir ihtiyacı olduğu
için sorguluyor. Böylelikle Uzakdoğu düşüncesi ve felsefesi Roma’ya giriyor. Ben
bunun ekstrem halini Batı’da gördüm. Dünyevi olarak her istediği olan adamlar
mutlu ve huzurlu değil. Aradığı bir şey var. Onu mütevazı Müslümanın hanesinde
buluyor. O nedenle Yunus üzerinden ‘biz ne yapıyoruz’ dememiz gerekiyor. Şu
anda Batı dünyasında madde insana hâkim olmuş durumda.”